Yalnız doğar insan, kalabalıklar arasında yalnız yaşar ve yalnız ölür.
Hesabını Allah’a yalnız verir. “Dar kapıdan yalnız ve teker teker geçiniz” mealinde bir söz okuduğumu hatırlıyorum Hz. İsa aleyhisselama izafe edilen. Evet, hiçbir insan diğerinin sorularını yüklenmez. Adalet-i mahza gereği hiçbir günahkârın başkasının günahını yüklenmediği gibi.
Herkes kendi hikayesini yazar ömür kitabına. Herkes kendi filminin başrol oyuncusudur ve biriciktir. Hikayenin veya filmin uzun ya da kısa olmasından çok, kaliteli olması önemlidir elbette. Kimi insanların ömür kitabı uzundur; fakat dişe dokunur pek hikâye çıkmaz içinde. Bazıları ise, yüzlerce kaliteli ve imrenilecek hikâyeler biriktirir kısa ömür kitabına.
‘YERİN ALTINDAKİLER, YERİN ÜSTÜNDEKİLERİNİ ETKİLER!’
Lapa lapa kar yağarken, pencereden gelip geçenleri gözlemlemeye çalışıyorum... Çağımız hız çağı. Herkes bir yerlere koşuşturuyor. Herkesin acelesi var. Görünen alemde insanlar gelip geçerken; zihnimde Kafka, Nietzsche, H. Hesse, Rilke, Eliot, S. Zweig, Dostoyevski, Bediüzzaman... resmi geçit yapıyor sanki. En kuytu köşelerde bile bir uğultu, bir görüntü, bir mânâ tortusu. ‘Yerin altındakiler, yerin üstündekilerini etkilemeye devam ediyor.’ Hayalî, felsefî, berzahî, ruhanî, manevî, nuranî seyahatler ve etkileşimler...
İYİ Kİ KİTAPLAR VE DOSTLAR VAR!
Dış dünyanın karışık halleri beni içime dönmeye mecbur edince, kitaplara sığınıyorum. Okumaya ve yazmaya vuruyorum kendimi. İyi ki kitaplar var. Bir de dostlar tabii... Yalnız yaşayan insanlara dostlar ve kitaplar şifa oluyor bazen... Dostlarla bir yerde kitap okuyup, çay içerken bina sallanmaya başlıyor. Kimi deprem diyor, kimi zelzele. Arz belli ki bir şeylere çok kızmış, Yaratıcısının emriyle deprenmeye başlamış... İnsan ise...
“YERKÜREYE NELER OLUYOR?”
“Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, ‘Ona ne oluyor?’ dediği zaman, İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir.” (Zilzal Suresi, 1-5)
...
Sonra komşu vilayetten yıkılan binalar, ölen ve yaralanan insanlar ve ‘devletlü’lerin açıklamalarına ilişkin haberler yayılıyor ortalığa. Çok geçmeden başka komşu bir vilayetimizden çığ altında kalanların iniltileri ve bu çağa rağmen çığa tedbir almakta geciktiği için a/çığa yakalanan idarecilerin korku tutuğu nutukları duyuluyor. Korkusunu saklayan kibir maskeleri altında. Oysa ateş düştüğü yeri yakıyor ve zemheri ise taşlaşmış gönülleri donduruyor.
MUHATABINA MEKTUPLAR, MESAJLAR
Ülkenin, hatta dünyanın bir ucundan diğer ucuna deprem depreniyor. Çığlar ve uçaklar düşüyor, virüs kol geziyor. Adı konulmamış savaşta her gün binlerce kişi hayatını kaybediyor. Zindanlarda masumlar çürüyor. Kurtuluş ümidiyle açıldıkları denizde, can veriyor kimi insanlar, soğuk ve karanlık sularda eşi ve çocuklarıyla. Masumlar zillet ve zulüm altında inlerken, zalimler izzetle ve hiç ölmeyecekmiş gibi günlük hayatına devam ediyor...
Ve... yeraltından, çığ altından notlar gönderiliyor insan olan insana. Ey insan, kendini ve kâinatı ve sana gelen mesajları OKU! Onu en güzel şekilde yaratıp; başta akıl, kalpte vicdan ve sevgiyle donatan Yüce Yaratıcı; okuyup ibret alsın, yanlıştan dönsün, diye her an her dakika şefkâtli mektuplar, mesajlar gönderiyor ona. Muhatap, muhatap olduğunun farkında değil oysa. Anlamıyor, anlasa bile; işine gelmiyor, üzerine alınmıyor. İşte o zaman bazen de Celalleniyor Rabbil Âlemin. Buna rağmen insani değerler yerlerde sürünüyor, İslami değerler ise saltanat uğruna heba ediliyor. Vâesefâ!
ÜMİDİ DİRİ TUTMALI
Zahiren ümit verecek hiç bir şey yok. Ama ümidi diri tutmalı, enseyi karartmamalı. Kış bahara, zahiren çirkin görünen hadiseler ise güzelliklere gebe. Çünkü kış kalbinde baharı saklar. ‘Bu kışın bir baharı, bu gecenin bir sabahı’ olacak. Biliyorum, inanıyorum. Çünkü her şey ya bizzat güzeldir, yada neticeleri itibariyle güzeldir. Güzeller Güzelinden gelen her şey güzeldir. Çirkinlik ise, beşerin bulaşık elini bulaştırmasıyla başlıyor.. “Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasından terettüp eder. Musibet, cinayetin neticesi, mükâfâtın mukaddimesidir.”
KIŞA DİRENEN KARDELENLER
Leylak mevsimine daha çok zaman var, evet. Ondan önce belki bir müjde ve direniş edasıyla Kardelenler gösterir kendini. Ya da nergisler. Kim bilir? Zaman ve zeminin müsaadesizliğine rağmen, ne kadar az da olsalar muvaffak olacaklar inşallah!
DUÂLARIMIZ OLMALI!
Allah’ım! Bize iman-ı tahkikinin nuruyla her hadisede; ilahi rahmetinin izini, özünü, yüzünü görmeyi nasip et! Arzî ve semavî musibetlerden, zulmetmekten, zulme uğramaktan ve zalimlere meyletmekten sana sığınırız! Senin her şeye gücün yeter!