Modernlik adı altında yaşadığımız hızlı dönüşüm, toplumda bazı kökleri zayıflatmış olsa da hakikat şudur ki; hiçbir medeniyet, geleneğini kalben sahiplenen bir milleti bütünüyle sarsamaz.
Çünkü insan, fıtraten hayra meyilli yaratılmıştır ve onu ayakta tutan esas direk, kalbindeki iman ve aile içindeki muhabbet bağlarıdır. Bugün gençlerimizin karşılaştığı en büyük imtihanlardan biri, mahremiyetin değersizleştirildiği, teşhirin normalleştirildiği bir çağda yaşamak zorunda kalmalarıdır. Oysa mahremiyet, insanın izzetidir. Risale-i Nur’da geçen sehiv, sefahat ve hevesatın zararlarına dair uyarılar, aslında tam da bu çağın buhranına işaret etmekte. Çünkü insan kendini teşhir ettikçe özgürleşmiyor, aksine ruhunu yoran bir gösteri dünyasının esiri hâline geliyor.
Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen, içimizde güçlü bir umut saklıdır. Üstâd Bediüzzaman Hazretleri, kadınların tesettüre neden ihtiyaçları olduğunu izah etmiştir. “Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için fıtrî bir meyli var.”¹ Kadınların ruhunda bu çekirdek vardır. Bugün teşhir kültürünün parıldayan ışıkları altında gölgede kalan o çekirdek, doğru rehberlik ve sağlam bir aile bağı ile yeniden yeşerebilir.
Aile, bu yolun ilk menzilidir. Ne kadar değişirse değişsin, insanın en çok sığındığı liman yine annesinin duası, babasının merhametidir. Modern hayat, bizi birbirimizden uzaklaştırıyor gibi görünse de muhabbet bağı hâlâ dipdiri. Risale-i Nur’da uhuvvet, muhabbet, tesanüd kavramlarının bu kadar vurgulanması da buna işaret etmez mi? Zira aile içinde uhuvvet güçlenirse, toplumun mayası da tutar. Bugün gençlerin yaşadığı yalnızlık, ailelerin ilgisizliğinden değil büyük oranda modern yaşamın oluşturduğu yapay meşguliyetlerden kaynaklanıyor. Biraz tefekkür, biraz muhabbet, biraz meşveret bu bağı elbette yeniden onarır.
Teşhir kültürü gençler üzerinde büyük bir baskı kuruyor. Herkes görünmek, beğenilmek, onay almak istiyor. Fakat insanın asıl değeri dışarıdan değil, içeriden doğar. Mektubat’ta; “İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler.”² beyan edilmiş. Burada insanın yaşamını farklı kılan şeyler akıl ve nefistir. Yani insanı kıymetli yapan dış görünüşü değil, içidir. Aklı kullanamayıp, nefsi dizginleyemedikten sonra ne ehemmiyetimiz var? Bu ölçüyü sınırlarını göstererek yeniden gençliğin eline verirsek, teşhir yerine mahremiyet; gösteriş yerine vakar; yalnızlık yerine muhabbet hâkim olur.
Toplumsal değişimin ortasında huzuru kaybetmiş gibi görünsek de aslında her yeni çağ, kendi fırsatını da beraberinde getirir. Bugün gelenek ile modernlik arasında sıkışmış gibi duran gençlik, aslında iki dünyanın da güzelliklerini birleştirme kudretine sahiptir. Gelenekten aldığı vakar ile modernliğin sağladığı imkânları bir potada eritebilecek bir nesil, bu topraklarda mümkündür. Zira Bediüzzaman Hazretleri’nin müjdesini tekrar edelim. “İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet'in olacak,”³ Bu umut, modernliğin rüzgârına kapılan toplumu yeniden dengeye kavuşturabilecek yegâne kuvvettir.
Dolayısıyla mesele, modernliğe düşman olmak değil, modernliği hakikat ile terbiye etmektir. Mahremiyeti koruyup teşhirden uzak durmak, aileyi güçlü tutmak, insanın iç değerini hatırlatmak… Bunlar olduğunda modernlik tehdit olmaktan çıkar, imkâna dönüşür. Çünkü değişen zamanın her buhranında, hakikat kendini yeniden gösterir. Yeter ki gönüller kararmasın ve bağlar kopmasın.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, Yirmi Dördüncü Lem’a, Birinci Hikmet.
2- Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, İkinci Risale Olan İkinci Kısım, Üçüncü Nükte.
3- Emirdağ Lâhikası, (II), Gençlik Rehberi Mahkemesine, Ehl-i Vukufa Cevaben Verilen İtirazname.