Medyascope’un haberine göre ABD Başkanı Donald Trump, bir konuşmasında, İngilizcesi turkey olan hindinin ABD piyasasındaki fiyatlarının %33’lük düşüşünden söz ederken Türkiye’ye de atıfta bulunmuş.
Trump, “turkey düşüşte” derken, güya bu “turkey”in ülke olan Türkiye ile karışmasını engellemek için, “Erdoğan beni arayıp ‘Ben yüzde 33 düşmedim’ demesin. O bizim dostumuz.” demiş.
Trump’ın çakma boşboğazlığı meşhurdur. Ancak insanların şakaları onların zihin dünyasını ele verir. Bu sebeple “her şakanın ardında bir gerçek yatar” denmiştir.
ABD kurumları ve siyasetçileri elbette dünyanın çeşitli ülkelerini ve bu kapsamda Türkiye’yi, hem açık kaynaklardan ve hem de gizlice izliyorlar. Diplomatik pokerde ve zalimlerin oyunu olan satrançta ustalar.
Bizim içeriden bakıp yaşadıklarımızdan yola çıkarak gördüklerimizi onlar da elbette araştırma dosyaları yardımıyla ve makro bir bakışla görüyorlar. Ve kendileri için en iyi oyunu böylece kuruyorlar.
Türkiye’ye dair gördükleri şunlar:
- Yönlendirilmeye açık ve meşverete kapalı bir “tek adam” ne derse o oluyor.
- O da sadece iktidarını sürdürmeyi önceliyor. Zira biliyor ki iktidardan düşerse çok defterler açılacak, çok dosyalar saçılacak.
- Yönlendirme işlerini, içeride, o tek adamın bu korkusunu ve arzusunu da bilen Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek ekibi yapıyor.
- Dışarıdan yönlendirmenin Turp(!) gibi aktörleri belli, ama görünmeyen aktörlerini görmek feraset istiyor.
- Yasama, yürütme ve yargıdan oluşan kuvvetler ayrılığı çoktan güme gitmiş durumda.
- Birinci kuvvet durumundaki yasamayı oluşturan TBMM adeta etkisiz eleman. Yürütmeden yani AKP’den gelmeyen hiçbir teklif kanunlaşmıyor.
- Dolayısıyla devletin ve toplumun bütün kurumlarında demokratik teamüller hızla çöküyor.
- Bu kötü gidişat elbette milletin demokrasi arzusunu ve talebini de olumsuz etkiliyor.
- Yürütme kuvvetinde işler tıkanmış durumda. Üstelik internetin sağlayabileceği hıza rağmen. Sebebi malum. “Yukarıdan talimat gelirse yaparız efendim”ciler…
- Yargı yürütmenin emrinde. Bunu en iyi bilen kişi de Trump. Zira Rahip Brunson hikâyesi ve Kaşıkçı elmasının takası meseli meşhur.
- Yargıda, yürütmenin nüfuz etmeye çalışmadığı basit ve sıradan işlerde de şikâyetleri kulak ardı eden HSK eliyle “balık baştan kokar” kuralı uygulanıyor.
- Hem “zaten siyasî” olan davalarda ve hem de “aslında siyasi” olan ve fakat “malum sebep”le “terör örgütü davaları” denilen “FETÖ davaları”nda suçla ilgisiz masum insanlara zulüm sürüyor. “Bu kararlar insan haklarına ve adalete aykırı” diyen AİHM kararlarını, üstelik Anayasaya rağmen görmezden gelen bir yargı ve Yargıtay iş başında.
- Dördüncü kuvvet denilen medya zaten çoktan iktidarın güdümüne girmiş durumda.
- Siyasete karşı bağımsız olması gereken TRT ve Anadolu Ajansı gibi Anayasal medya kurumları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı vasıtasıyla iktidarın propaganda aracı gibi işletiliyor.
- Bu sayededir ki iktisadî açıdan inim inim inleyen dar gelirliler ve orta direk, inlemelerin başka yerden geldiğini zannedecek kadar mutlu “görünüyor” yani “gösteriliyor”.
- Uluslararası endekslerde Türkiye merdivenleri atlaya zıplaya iniyor.
Özetle: ABD’de “turkey” ne alemde bilinmez. Bilmemiz lazım da değil. Ama Türkiye’de devlet vatandaşın gözünden düşüyor ve bunu “onlar” da görüyor. Yazık.