Meselâ “Dağları zemininize kazık ve direk yaptım.” (Nebe Sûresi: 7) bir kelâmdır.
Ami bir adamın şu kelâmdan hissesi: Zemin bir taban ve sema kubbesi, üstünde konulmuş yeşil ve elektrik lambalarıyla süslenmiş bir muhteşem çadır, ufkî bir daire suretinde semanın etekleri başında görünen dağlar, o çadırın kazıkları suretine hayal eder. Celâl sahibi Yaratıcısına bağlanır.
Çölde yaşayan bir edibin bu kelâmdan nasibi: Zeminin yüzünü bir çöl ve sahra, dağların silsilelerini pek çok çeşitli bedevî çadırları gibi – güya toprak tabakası ve yüksek direkler üstünde atılmış, o direklerin sivri başları o toprak tabakasını yukarıya kaldırmış –birbirine bakar pek çok muhtelif mahlûkatın meskeni olarak tasavvur eder. Yaratıcısına secde eder.
Coğrafyacı bir edibin o kelâmdan kısmeti: Yuvarlak yeryüzü geniş hava âleminde ve esirde yüzen bir gemi ve dağları o geminin üstünde denge için çakılmış kazıklar ve direkler şeklinde tefekkür eder. O koca dünyayı muntazam bir gemi gibi yapıp içine bizleri koyup âlemde gezdiren kudretli Zata karşı Sübhanallah, Maşallah der.
Cemiyette yaşayan “hikmet sahibi bir kimsenin bu kelâmdan hissesi: Zemini bir hane ve o hane hayatının direği, canlıların hayatı ve hayat-ı hayvaniye direği, hayatın şartları olan su, hava ve topraktır. Su ve hava ve toprağın direği ve kazığı dağlardır. Zira dağlar suyun mahzeni (kaynağı) havanın tarağı –gazat-ı muzırray-ı tersib (zararlı gazları temizleyip) edip, havayı tasfiye eder. –ve toprağın hamisi – bataklıktan ve denizin istilâsından muhafaza eder –ve sair levazımat-ı insaniyenin (insanların diğer ihtiyaçlarının) hazinesi olarak fehmeder. Şu koca dağları şu suretle hane-i hayatımız olan zemine direk yapan ve maişetimize (geçimimize) hazinedar tayin eden Sani-i zül Celâli vel İkrama (İkram ve Celâl sahibi Yaratıcıya kemal-i tazimle (büyük bir saygı ile) hamd eder.