Risale-i Nurlarda çok farklı bir cazibe vardır ki, bu onu okuyanları ve dinleyenleri etkiler.
Ben daha ilk okul yıllarında iken misafir odamızın duvarında bir çerçeve içerisinde asılan bir tabloda şu ifadeler vardı: "Evet, bahtiyar odur ki, Kevser-i Kur’ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası vev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir."
Bu ifade beni çok etkilemişti. Evimiz sonraki yıllarda çıkan bir yangında tamamen yandığından o levhalar yanmış olsa da renkleriyle, yazı karakteriyle hafızamdan hiç silinmedi.
Benzerlerini günlük hayatta da zaman zaman yaşarız. Öğretmen olarak çalıştığım bir okulda boş saatimde öğretmenler odasında otururken, öğretmen arkadaşlar içerisinde şiir yazan bir de edebiyat öğretmeni vardı. Sohbet sırasında Risale-i Nurdan bazı bölümleri her söylediğimde hemen cebinden kalemi çıkarıp "Hocam bir dakika ben bunları yazmam lâzım" diyerek söylediklerimi yazmaya başlardı. Ben de baktım olacak gibi değil, dolabımda var olan Lem’alar kitabını aldım ve bir bölüm okudum. Daha sonraları o öğretmen arkadaşı İstanbul Fatih’teki Risale-i Nur sohbetlerine katıldığını gördüm.
Yine bir gün okulda boş saatimde arkadaşlarla sohbet ederken konu eğitime geldi. Herkes bir şeyler söylüyordu. Ben de "Said Nursî Hazretleri bu konu hakkında şunu söylemiştir; 'Aklın nuru fünun-u medeniyedir. Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir'" diyerek o vecizeyi aktardım. Yanımda oturan arkadaş bir başka okulda idareci olan arkadaşa “İtirazın var mı?” dedi. O da “Hayır” dedi.
Bu ifadeden sonra beraber çalıştığımız arkadaşla aramızdaki samimiyet iyice arttı. Özellikle Üstad Hazretlerinin kendisine teklif edilen maaş ve makamları kabul etmemesi, iktisadı bir hayat düsturu olarak yaşaması, gönüllü alay komutanlığı gibi konuları anlattıkça Üstada karşı hayranlığı artıyordu. Bu arada günlük olarak Yeni Asya gazetesini sürekli okula götürüyordum ve ona da veriyordum. Kızı için de uzun süre Can Kardeş dergisi aldı. Ayrıca İbrahim Özdabak’ın karikatürlerini çok beğendiğini söylüyordu ve mutlaka kendisiyle görüşmek istiyordu. Bir gün okul çıkışı gazeteye giderek Özdabak'la ve merhum Mehmet Kutlular Ağabeyle gö-rüştük. Çok memnun kaldı.
Zamanla okulumuzdaki öğretmen arkadaşlarla başlattığımız ev derslerine de katılmaya başladı. Aramızda elli km mesafe olmasına rağmen irtibatı kesmedim. Senede bir iki defa mutlaka ziyaret ederim. Bir cümle bile bize iyi bir dost kazandırmıştı.
Hangi kurumda çalışıyor olursak olalım, herkese elimizi uzatmamız gerekiyor. Yıllar önce hemen yanı başımızdaki bir komşuma Risale-i Nur'u tanıttıktan sonra bana şunu söylemişti. "Hocam, bana Risale-i Nurları tanıttırdığın için sevap kazandın; ama yıllarca bana bunları söylemediğin ve geç tanıttığın için de günahın var."
Bu konu ile ilgili bir hadisi de aktarmak istiyorum. Peygamberimiz (asm) "Ahirette nice komşular komşularının boynuna yapışacak ve Yarabbi! Bu komşum iyiliğini benden gizledi diyecekmiş."
Hakikatlere perde olmamak ve gizlememek için Cenab-ı Allah şevkimizi arttırsın inşallah. Amin!