31 Mart seçimlerinin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti.
Siyasette yaşananlar dikkatle takip ediliyor. Kurulduğu günden bu yana ilk defa ikinci duruma düşen AKP’nin “yumuşama” sözleri geçmiş politikaları göz önüne alındığında samimî bulunmuyor.
Yumuşama gündemi ile yeni anayasa konusunun beraber yürütülmesi de aslında Erdoğan’ın “zaman kazanma” ya da vatandaşın içinde bulunduğu hayat pahalılığını “unutturma ya da gölgeleme” çabası olarak düşünülüyor.
Erdoğan’ın, “Siyaset yumuşama dönemine girdi, Türkiye’nin buna ihtiyacı var” diyerek önce Meclis’te bazı muhalefet liderleri ile çay sohbetinde bir araya geldi. Ardından da AKP genel merkezinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le “kayıt altına alındığı söylenen” bir görüşme yaptı.
Sanki, siyasetin buna geçmişte ihtiyacı yokmuş gibi… Yıllarca milleti kutuplaştırıp ailelerin dahi arasını açan siyaset yapıldığında bunun yanlış olduğunu söyleyenlere söylenmedik söz bırakmayanların şimdi yumuşamadan bahsetmesini kuşku ile karşılamak gerekmez mi?
Bu görüşmelerin arka planında ne var, devam eder mi, ya da nerede tıkanır, bunu kestirmek zor. Ama yıllardır herkesin şikâyet ettiği siyasetin kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı halinden şimdi şikâyet edenlerin bu duruma gelmesi olumlu olarak görülebilir ama bunun altından yine “aldatıldık” denilerek eski hale gelinmesine de hiç şaşırmamak gerekir.
Yeni anayasa değişikliğinde partilerin durumları netleştiğinde, (neredeyse muhalefetin tamamı parlamenter sistemi istiyor) şimdi ortamı yumuşatmaya çalışanların politikalarını değiştirmelerine kesin gözle bakılabilir.
MHP, CHS’den hiç taviz vermezken, Erdoğan’ın parlamenter sistemin mazide kaldığını söylemesi, yumuşama sürecinin çok da fazla gitmeyeceğini gösteriyor.
Kaldı ki, “kucaklaşma, helâlleşme” diyenlere neler söylendiğini de millet unutmadı.
Bakalım, bu yumuşama ne zaman sertleşmeye dönecek, bu söylemlerinin ardından ne gelecek?
Ayrıca adını da doğru koymak lâzım; milletin istediği siyasetin normalleşmedir…
***
Hükûmetin soru önergesi karnesi zayıf
Türk tipi partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Meclis’in “etkinliğinin azaldığı” denetim yetkisi, bütçeyi veto etme hakkı, güvenoyu ve gensoru yetkisi ortadan kalktı. Meclis’in etkinliğinin azaldığını çıkardığı kanunlarla, Cumhurbaşkanı’nın tek başına çıkardığı karar ve kararnamelerin mukayesesi ile de net şekilde ortaya çıkıyor.
TBMM Başkanlığı, milletvekillerinin yazılı soru önergelerine ilişkin verileri açıklanırken karnenin çok zayıf olduğu ve Meclis’in denetleme yetkisinin oldukça düştüğünü ortaya çıkardı.
Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, soru önergeleri ilgili sorusunu cevaplayan TBMM Başkanlığı, 24, 25, 26, 27, 28. yasama dönemlerinde toplam 187 bin 79 soru önergesi işleme alınırken bunlardan yalnızca 30 bin 362’si muhatabı bakanlık tarafından zamanında cevaplandırması da bunun ispatı oldu.
64 bin soru önergesinin sadece 14 bin 250’si süresi içinde cevaplanmış. 25 bin 18 önerge süresi geçtikten sonra cevaplandırılırken, 22 bin 558 önerge muhatabı tarafından cevaplandırılmamış.
İşin ilginç tarafı AKP’nin 16 soru önergesi işleme alınırken, 7’si süresi geçtikten sonra cevaplandı. 9’u ise cevaplandırılmamış!
Nisan ayı sonu itibarıyla 28. yasama döneminin soru önergeleri verilerine bakıldığında ise şu ana kadar 11 bin 103 soru önergesi verilmiş. Önergelerden 323’ünün cevaplanma süresi devam ederken, sadece bin 999 soru önergesi vaktinde cevaplandırılmış. Önergelerin 4 bin 193’ü ise cevaplandırılma süresi geçtikten sonra cevap verilmiş.
Son rakamlara bakıldığında yazılı sorulara da cevap verilmediğine göre milletvekillerinin hükûmeti denetleme yolu nasıl olacak? CHS’yi savunanlar buna artık cevap verseler de millet öğrense…