Üstad Bediüzzaman’ın şahsını görmeyip de, Risale-i Nur’u okuyup tanıyarak Nur Talebesi vasfına malik olanlar; Üstad’ın hizmetkârlarını ve hatta sadece onun şahsını ziyaret etmiş olanları daima merak etmişler, onları ziyaret etmek ve hatıralarını dinlemek için gayret sarfetmişlerdir.
Üstad’ı gören, bir veya birden fazla ziyaretinde bulunup, nasihat ve tavsiyelerini alanlara en başta Yeni Asya, “Son Şahitler” dedi. Zamanla bu tabir ve ünvan tam yerini buldu ve benimsendi.
Ve artık son şahitlerimiz de ahirete göçtüler, göçüyorlar. Çok az sayıda hayatta olan varsa da, iyice yaşlandıkları için eskisi kadar gezemiyorlar, gezdirilemiyorlar.
Yani öyle görülüyor ve anlaşılıyor ki, bir zaman sonra gençlerimiz artık Son Şahitler’in şahitlerini de dikkatle takip edecekler, onları yaşayan kaynak olarak görecekler.
Altı yıl önce vefat eden Vanlı “Hacı Baba” ünvanlı bir son şahidimizin şahidi olarak ardından yazdığımız makalenin altına, Münih’ten Sezai Mumcu kardeşimizin yazdığı yorum da bizim kanaatimizi destekler mahiyetteydi.
Şöyle diyordu:
“Bu güzel kısa biyografi mahiyetindeki Son Şahitler’den Hacı Baba hakkındaki anıları, ruhlarına Fatihalar göndererek okurken aklıma geldi ki; siz Son Şahitleri, onların Üstad hakkında bizlere ilettikleri gibi Risale-i Nur dairesine ait hatıratlarını mutlaka gelecek nesillere iletmelisiniz. Laakal yazarlarımızın Son Şahitlerle olan hatıratları müşterek bir eser vesilesiyle gelecek nesillerle paylaşılmalıdır. Münferiden kitap haline getirilmesi bile çok değerli kazanım olacaktır.”
İşte sadece Van’da şaihitlik yaptığımız Son Şahitler’den ilk akla gelenler: Celal Alıcı, Raşit Övet, Selâhaddin Akyıl, Muzaffer Küçükyıldız, Abdullah Çayırlı, Fahreddin Sayı, Cahit Ünsal, Hamid Kuralkan, Rahmi Erdem, Kâmil Acar, Kinyas Kartal, Haydar Süphandağlı.. Ve hizmetkârlarından Molla Hamid, Molla Münevver, Emin Çayırlı, Ali Çavuş (Hacı Ali Aras)... Bu muhterem zevattan ikisi hariç hepsiyle görüşmelerimiz, bazılarıyla da hizmet ortamlarında uzun beraberliğimiz olmuştur.
Görüp yaşadıklarımıza ilâveten şahitlerden dinlediklerimizi ve bugüne kadar yazılanları da katarsak kitaba dönüşür de, şimdilik iki-üç makaleyle yetinmiş olalım.
Çocukluğum ve dâvâdan habersizliğim döneminde dâvâ adına yaşananları bile; çocukluktan gençliğe geçiş dönemiyle birlikte dâvâya dahil olduğumda duyarak ve okuyarak heyecanlanmıştım.
Ve artık bizzat şahitlik dönemiz başlamıştı.
CELAL ALICI
Bir Celal Alıcı Ağabeyimiz vardı ki, dâvânın sembol bir şahsiyetiydi. İki defa Üstad’ı ziyaret etme bahtiyarlığına eren son şahitlerdendi. Uzun boyu, güzel ve mütebessim siması, başındaki beresi, pehlivan yapısı ve tatlı lisanıyla dikkat çekerdi. Vefatında, Bekir Berk Ağabey gazetemizde “Van’dan bir yıldız kaydı” diye yazmıştı. Zira o da hayatıyla, yaşayışıyla; Nur’u, İttihad’ı ve Yeni Asya’yı neşretmişti.
Celal Alıcı Ağabey, henüz İttihad ve Yeni Asya yokken de, çok nadir olarak basında çıkan Üstad’la alâkalı müsbet bir haber veya yorumu teksir edip cemaate dağıtırmış. Aleyhte olanlara da cevaplar hazırlatıp, o cevabı neşredebilecek yüreğe sahip bir mevkuteyi ararmış. Hatta biz lise birinci sınıfta iken bize de bir vazife vermişti. Nihal Atsız’ın, Karl Marks ile Said Nursî’nin iktisadî görüşlerinde benzerlikler olduğunu iddia eden bir yazısına karşılık cevap niteliğinde bir çalışma yapmamızı, ben ve diğer bir arkadaşımdan istemişti. Biz de heyecanla geceli gündüzlü Risale sayfalarını çevirerek bir şeyler yazmıştık. Sonra anladık ki, ağabeyimizin maksadı sadece bizi araştırmaya teşvik etmekmiş..
Evet, biz ki son şahitlerin şahitleriyiz. Son şahitlerle görüşmelerimizin ve hatıralarımızın hakkını zekât nispetinde de olsa çocuklarımıza ve gençlerimize aktarmaya devam edelim inşaallah, duâlarınızın bereketiyle..