Başlığımız, Yeni Asya’nın bu yıl ki 15 Temmuz manşetiydi...
Bu kadar çok şeyi bu kadar az kelimeyle bu kadar kapsamlı anlatabilmek ancak bu kadar olur.
Aynı günün gecesi, Van’ın trafiğe kapatılan Cumhuriyet Caddesi’nde gezinirken, bir gencin dikkatle elimdeki gazeteye bakması dikkatimi çekti ve gazeteyi ona uzattım, o da severek aldı.
Aslında bütün darbelerin arka yüzü karanlıktır ve darbecilerin gerçek yüzleri karadır. Lâkin Türkiye darbecileri milletin huzuruna daima gerçek yüzlerini gizleyecek maskelerle çıkmasını bilmişler, minareyi çalarken kılıfını da hazırlamışlar.
Bilhassa 1960 ve 1980 ihtilâllerinin öncesinde ve sonrasında bu marifet (!) çok bariz görünür.
Ne kadar acıdır ki, 1960 darbesinde millî iradeye ve seçilmiş iktidara karşı basın-muhalefet-üniversite ve daha başka kurumların işbirliğini görmekteyiz. O kadar ki, ihtilâl sonrasında yıllarca her 27 Mayıs resmî bayram olarak kutlanmıştır. Cemal Gürsel’in posterlerinin evlere asıldığını hatırlarım.
Bilmem 1980 ihtilâlinin nasıl bir kılıfa büründürüldüğünü (hele ki siz okurlarımıza) hatırlatmaya gerek var mı? İhtilâlin olgunlaşması için anarşiye seyirci kalınmış, halkın darbeye dâvetiye çıkaracak kadar bıkkınlık göstermesine zemin hazırlanmıştı.
Sonrasında darbeye ve darbe anayasasına karşı yayınlarından dolayı Yeni Asya’nın başına gelenleri ve en yakınları tarafından nasıl yalnızlığa terk edildiğini bilenler bilir.
Ya peki umulmadık bir canipten; ordunun siyasete el koymasının, Malazgirt’ten, Niğbolu’dan ve Çanakkale’den daha üstün bir zafer olarak gösterilmesine ne demeliydi…
Bu güzergâhta söylenecek çok şey var, ama biz yine bugüne dönerek noktalayalım.
Geliniz, darbelere ve darbecilere karşı sağladığımız bu birlikteliğimizi bozmayalım. Bugünlere gelinceye kadar demokratik mücadelede bedel ödeyen (Menderes ve Demirel gibi) siyasetçilerimizi rahmetle ve minnetle analım.
Kazanımlarımızı siyasî tarafgirlikler ve kısır çekişmeler uğruna zayi etmeyelim. Millet ve vatan menfaatine olan her alanda, bilhassa teröre karşı bu birlikteliğimizi koruyalım. Devletçe ve milletçe el ele çözüm üretelim. Siyasî ve sosyal gidişatımızı darbelere zemin hazırlayan unsurlardan temizleyelim. Demokrasimizi ve millî irademizi anayasal güvence altına alalım.
Bugünkü belirsizlikten çıkış yolları ve kurtuluş reçeteleri için, ülkenin ve dünyanın gözünün; Bediüzzaman’ın yol göstericiliğinde yayınlar yapan ve her zamanki gibi müsbet bir duruş sergileyen Yeni Asya’da olması gereğini hatırlatmak isteriz.
Bu noktada Bediüzzaman’ın, “Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi, bu acip zamanda anarşilikten kurtulmak için beş esas lâzım ve zarurîdir” dediği esaslara bakalım:
1- Hürmet, 2- Merhamet, 3- Haramdan çekinmek, 4- Emniyet, 5- Serseriliği bırakıp itaat etmektir. Bu esasları güçlendirmek yerine, bilâkis zayıflatan politikalardan bir an önce vazgeçilmesi dileğimizdir.