Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte güzel bir Nisan günü, badem ağaçlarının çiçek açtığı bir zamanda bağ ve bahçeleri tefekkür maksadıyla dolaşmaya çıktı. Barla’nın doğu tarafındaki Eğirdir Gölü’ne uzanan yamaçlarda gezinirken birdenbire şu ayetin meali hatırına geldi:
“Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine! Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O, her şeye hakkıyla kadirdir.”
O gün, hem gezdi, hem de bu ayeti yüksek sesle kırk defa okudu. Akşam Barla’ya döndüğünde söyledi, Şamlı Hafız Tevfik ise yazıya geçirdi. Böylece Onuncu Söz olan Haşir Risalesi yazılmış oldu.
Bediüzzaman’ın Barla’daki ilk talebelerinden olan ve ticaretle uğraşan varlıklı bir zat olan Bekir Dikmen, 1927 yılında Onuncu Söz’ü İstanbul’a götürerek matbaada ilk kez bastırdı ve böylece “Nur’un ilk naşiri” unvanını aldı. Bekir Dikmen, risaleyi altmış üç sayfalık bir kitap hâlinde bin adet bastırarak Barla’ya döndü.
Bediüzzaman, Bekir Dikmen hakkında şöyle yazdı:
“Bekir Efendi, Onuncu Söz’ü tab etti. İ’câz-ı Kur’ân’a dair Yirmi Beşinci Söz’ü, yeni huruf çıkmadan tabetmek için ona gönderdik. Onuncu Söz’ün matbaa fiyatını gönderdiğimiz gibi onu da göndereceğiz diye yazdık. Bekir Efendi, benim fakr-ı hâlimi düşünüp, matbaa fiyatı dört yüz banknot kadar olduğunu mülâhaza ederek ve kendi kesesinden vermek—belki Hoca razı olmaz diye—onun nefsi onu aldattı. Tab edilmedi. Hizmet-i Kur’ân’a mühim bir zarar oldu. İki ay sonra dokuz yüz lira hırsızların eline geçti. Şefkatli ve şiddetli bir tokat yedi. İnşallah zayi olan dokuz yüz lira, sadaka hükmüne geçti.”
1928 yılında Haşir Risalesi’nin ikinci baskısı, Bediüzzaman’ın eski talebelerinden Müküslü Hamza’nın gayretleriyle İstanbul’da basıldı. Bediüzzaman, kitapların tashihini yaptıktan sonra risaleyi dağıttı. Bu kitaplardan bir kısmını, mebuslara ve devlet memurlarına ulaştırılmak üzere Ankara’ya gönderdi.
Ancak Haşir Risalesi’nin Ankara’ya ulaştığı dönem, Millî Eğitim Komisyonu’nun cismanî haşri inkâr eden fikirleri resmî karara bağlamasıyla aynı zamana denk geldi. Komisyon üyelerinden biri, konunun tartışıldığı bir toplantıdan sonra elinde Haşir Risalesi olan bir mebusla karşılaştı. Kitabı fark edince şu sözleri sarf etti:
“Said Nursî, bizim çalışmalarımızdan haberdar oluyor ve bize karşı eserler yazıyor.”
Bediüzzaman ise o günlerle ilgili şöyle dedi:
“Kardeşim! Maarif Şûrası'nın böyle bir karar aldığından benim haberim yoktu. Onların kararına göre Cenab-ı Hak Haşir Risalesi’nin yazılmasını bana ihsan etmiş. Yoksa ben kendi arzum ve hevesimle yazmış değilim; ihtiyaca binaen yazıldı.”
Bir rivayete göre Abdullah Cevdet, Bediüzzaman’ın yazdığı Haşir Risalesi hakkında bir çalışmaya girişti. “Şu Müslümanların iman ettikleri haşrin olmadığını ispat edeceğim” diyerek risaleyi çürütmeye çalıştı; ancak hiçbir sonuç alamadı.
Bediüzzaman’ın vefatından bir iki ay önce Haşir Risalesi, biraderzadesi Abdurrahman’ın eline geçti. Bediüzzaman onun hakkında şu ifadeyi kullandı:
“Demek Onuncu Söz, onun hakkında bir mürşid-i hakikî hükmüne geçmiştir.”dedi.
Kaynak:
Mary F. Weld, Bediüzzaman Said Nursî’nin Entelektüel Biyografisi, s. 251