Ziya Dilek soğuk bir kış günü Kastamonu’dan Ilgaz’daki işine gitmek için eski bir otobüsün ön koltuklardan birine bilet alır.
Yanındaki koltuğa ise bir asker oturur. Otobüs kısa zaman sonra şehrin dışındaki karakolun önünde bekleyen yolcuları almak için durur. Otobüsün ön kapısından Bediüzzaman Hazretleri ve bir polis girer. Bediüzzaman onu tanımasın diye başındaki fötrü kulaklarına kadar indirir.
Ziya Dilek aylar önce Bediüzzaman’ı ziyaret ederek elini öpmüş ve Risale-i Nur yazma hizmetine başlamıştı. Polis memuru otobüsteki bütün koltukların dolu olduğunu görünce yolculara, ”Allah’ını seven bu hocaya yer versin yaşlıdır hastadır” der. Ziya Dilek’in yan koltuğunda oturan asker hemen ayağa kalkar ve yerini Bediüzzaman Hazretleri’ne verir.
Bediüzzaman Hazretleri Ziya Dilek’in yanındaki koltuğa geçer ve oturur.
Otobüs biraz yol aldıktan sonra Bediüzzaman Hazretleri yan koltukta oturan Ziya Dilek’e: “Senin adın nedir kardeşim?” der.
Ziya Dilek tanınmamak için kısık bir sesle: “Ziya efendim!” der.
Bediüzzaman Hazretleri: “Sen, bizim Ziya’sın Kastamonulular adına beni yolcu etmeye mi geldin?” deyince Ziya: “Evet efendim!” diye cevap verir. Bu arada Bediüzzaman Hazretleri’nin koltuğunun başında bekleyen polis aralarındaki konuşulanlara kulak misafiri olur ve Ziya Dilek’in Bediüzzaman’la önceden tanıştığını anlar. Bediüzzaman Hazretleri cebinden bir kâğıt parçası çıkarır ve üzerine: “Rabbinin hükmüne sabreyle, bundan dolayı sen inayet altındasın. Rabbine teşbih ve tahmid et!” diye yazar.
Kâğıdı Ziya Dilek’e verir ve: “Bu kâğıda yazılanları İnebolu’daki arkadaşlarına ver.” der. Kastamonu’dan Ilgaz’daki işine yetişmeye çalışan Ziya Dilek kâğıtta yazılanı okuyunca ne müjdesi diye kendi kendine söylenir.
Ziya Dilek olan olaylardan ve İnebolu’da tutuklanan Nur Talebelerinden habersizdir.
Otobüs yola devam ederken Bediüzzaman Hazretleri yolculara: “ Karındaşlarım, bu gün beş sarı lira kazanmak ister misiniz?” diye sorar.
Bütün yolcular: “Elbette!”diye cevap verir.
Bediüzzaman Hazretleri devamla: “Beş sarı lira için bütün enerjinizi sarf edersiniz. Öyleyse sonsuz ve nihayetsiz ucu bucağı olmayan bir yer için şimdiden darağacımıza azık ayırsanız olmaz mı? Bu gecenin ağleb-i ihtimali Leyle-i Kadir’dir.
Şimdi üç İhlâs bir Fatiha, bir de Âyetü’l Kürsi okursanız darağacınıza azık hazırlarsınız. Okunan Kur’ân-ı Kerîm’in her bir harfine on sevap, Ramazan’da on bin, leyle-i kadirde otuz bin sevabı vardır.
Bu beş altından daha kıymetli değil mi?” dedikten sonra: “Dinde cebir yoktur. Ben sizden rica ediyorum.” diyerek konuşmasını bitirir. Sonra yolcular Bediüzzaman Hazretlerine: “Hay hay hoca efendi! “diyerek yol boyunca duâlar okur.
Otobüs Ilgaz’a vardığında Bediüzzaman Hazretleri ile gelen polis hemen karakola koşar. Ziya Dilek’in Bediüzzaman Hazretleri ile bağlantısının olduğunu ihbar eder. Polisler Ilgaz’da bekleyen otobüsten Ziya Dilek’i yaka paça indirir ve karakola götürür. Ziya Dilek yapılan ilk sorguda tutuklanır. Başka bir araçla İnebolu hapishanesine getirilir. Burada toplu halde tutuklu bulunan İnebolulu Nur Talebelerinin yanına konur. Ziya Dilek İnebolu Hapishanesi’ne geldiğinde tutuklu olan Nur Talebelerine kâğıtta bulunan müjdeli yazıyı okur. Bu onlar için büyük bir teselli kaynağı olur.
Talebeler bu yazı ile Allah’ın hıfzı ve himayesinde olduklarını, yazıyı bu musîbetten kurtulacaklarının müjdesi olarak görürler.
Böylece o müjde ve teselli içinde bir müddet sonra Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmak üzere Denizli’ye sevk edilirler.
Denizli cezaevinde dokuz ay on gün sonra tarihinde ilk defa beklenmeyen müjdeli beraat kararı ile herkes evine döner.