"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Aşkın harıyla yanan Hüseyin Musan

Mustafa ORAL
28 Ağustos 2019, Çarşamba
Dünya aşkla yaratılmıştır. Sevmesini bilmeyen, içindeki aşkı yitiren insanlıktan nasibini almamıştır.

Güneşi göstersen lamba, okyanusu göstersen desti, kalbi göstersen kalp (geçersiz para) sanır. Her şeyi olduğundan küçük görür. Hiçbir şeye hak ettiği değeri vermez. Güneşte ısınmanın, okyanusta yıkanmanın, bir kalpte arınmanın tadına eremez.

Şu gelgeç dünyada insan olan insanı iki ateş yakar: Biri mecazi, diğeri İlâhî aşk ateşi.

Mecâzi aşk İlâhî aşktan önce gelirse telâfisi kolaydır. Yaralar sarılır. Hatta çoğu kere ruhî yükselişe bile sebep olur. Leyla’dan geçilir, Mevlâ’ya varılır. Ballar balını buldum, varsın kovanım yağma olsun, denilir.

Mecazi aşk İlâhî aşktan sonra gelirse yaraları sarmak zordur. Ruhanî düşüşe sebep olur. Derya damlada, güneş mumda, bâki fânide, Allah kulda aranıyordur. Bu yolda eli boş dönülür, yürekler kurur.

Çağın tulumbacısı (itfaiyeci) Bediüzzaman mecâzî aşkı tatmamış, kundaktan kefene İlâhî aşkla yanmıştır. O ateşi söndürmek isteyenler onu süngü eşliğinde sürgünlere göndermiş, dipçik eşliğinde hapislere tıkmıştır. 1943 yılında o İlâhî ateş Denizli Hapsine de düşmüştür.

AŞKTAN ÖTE BİR YER 

Denizli âşıklar ve şehitler şehridir. Denizli’liler her daim aşktan hüküm giymeye, aşkın bedeli neyse ödemeye hazırdırlar. O günlerde Denizli’li gençler büyük bir boşluk içindedir. Fâni bâkinin, Leyla Mevlâ’nın önüne geçmiştir. Allah yüreklerden çekildi çekilecektir. Tavas’ın Karahisar Kasabasından Hüseyin Musan gibi birçok genç Leylaların pençesine düşmüştür. Kimi Leyla’nın peşinde koşarken, kimi Leyla’yı kaçırırken hapse düşmüştür. Denizli Hapishanesi’nde bunlardan onlarca vardır. Çocukluktan gençliğe evrilme çağındaki bu talihsizler, çocuklar koğuşuna konulur.

YANGIN VAR! 

Hüseyinler, Kerbelâ’da gibi ateşler içinde yanıyor!

Çivi çiviyi söker. Ateş bazen Kuddüs isminin vazifesini görür, mıntıka temizliği yapar. Bakır tastaki pası kızgın kalayla alazlayarak arındırırlar. Denizli hapsindeki genç âşıklar ve dünya aşkıyla yaralılar aşk yaralarını saracak tabip, içlerindeki yangınları söndürecek tulumbacı, kalplerinin pasını kazıyacak kalaycı beklerler.

Beklenen tabip, tulumbacı ve kalaycı Bediüzzaman gelmiştir. Nuruyla zindanı aydınlatır. Aşk harıyla yanan gençlerin kalbindeki yangını İlâhî aşkla söndürür. Yüreklerindeki pası kalaylar. Aşk yaralarını sarıp sarmalar. O günlerde onyedi yaşında olan Hüseyin Musan’ın ifadesiyle hapishane okul olur. Zindan rahlesinde aşk okunur. Bütün mahkûmlar aşka gelir, namaza durur. Zindan Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. İdama mahkûm bir adam Üstadla tanıştıktan sonra hayata tekrar döner. Arapça ezan okumanın yasak olduğu bir dönemde havalandırma boşluğundan Denizli halkının işiteceği şekilde bağıra bağıra ezan okumaya başlar. Bir zaman sonra halk bu sesi işitebilmek için hapishaneye gelir, kulaklarını duvarlara dayayarak gözyaşları içinde ezanı dinlerler. Hüseyin bu hüzünlü hallere şahit olma bahtiyarlığına erer. 

Denizli halkı ezanlar okuyan, namazlar kılan Bediüzzaman ve talebelerini dünya gözüyle görebilmek için can atar. Gün gelecek Allah onların kalbî duâlarını kabul edecektir. Bir gün sabah namazına yakın cezaevinde hareketlilik olur. Gardiyanlar sağa sola koşturur. Hüseyin seslere uyanır. Bediüzzaman’ın koğuşunda olmadığı söylenir. Bir saat sonra Bediüzzaman tekrar görünür. Mesele anlaşılmıştır. Üstad zindan zincirlerini mendil gibi açarak sabah namazını kılmak için camiye gitmiştir. Bu olaydan sonra Bediüzzaman Hüseyin’in gözünde biraz daha büyür.

Bediüzzaman aşk yaralarıyla ve dünya darbeleriyle derbeder ruhlara çok ince davranır. “Müslüman kardaş” diye başlayan sözleriyle ruhlarda ince işçilik yapar. Birçok aşk mahkûmu ve dünya aşkına mahkûm tutuklu aşkın ve dünyanın çırağı olarak girdikleri hapisten usta olarak çıkarlar. Aşk yaralarıyla hasta olan yaralılar doktor diplomasıyla mezun olurlar. Ateşler içinde yanan âcizler tulumbacı olarak yangınlara atılırlar.

Hüseyin Musan birkaç defa Bediüzzaman ile ayaküstü konuşur. Onunla içindeki yangın söner. Sevda yaralarını sarar. Yüreğinin pasını kaldırır. Ondan sonra o da yüreklerin tabibi, kalplerin habibi, nefislerin tezkiyecisi, ruhların sultanı olma yolunu seçer. İlerlemiş yaşına rağmen gençlerdeki Leyla, fanilerdeki dünya yangınını söndürmeye, yaralara merhem olmaya çalışır. 17 Kasım 2012 tarihinde dünya yolculuğu son bulur. Doğduğu Tavas İlçesinin Karahisar Kasabası Kabristanı’ndan Cennete yolcu edilir.

Kendi ismini verdiği oğlu Hüseyin, babasının nurlu yolunu takip eder. Atasından aldığı feyz ve coşkuyla Risale-i Nurlar’a hizmet etmeye çalışırken bir gün onun yolu da Denizli Medrese-i Yusufiyesi’ne düşer. O gün bir daha anlaşılır ki bu yol Hüseyinler’in yoludur. Babadan oğula, nesilden nesile aktarılır. Bu yolda elindeki ekmekten olmak, çile, sürgün ve nihayet hapis vardır.

Ne mutlu bu kutlu yolun yolcularına...

Ne mutlu zindanları nurlandıran Hüseyinlere, Yusuflara, Bediüzzamanlar’a…

Okunma Sayısı: 3103
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı