"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstad ve Isparta

Mustafa ÖZTÜRKÇÜ
09 Ekim 2011, Pazar
Yıllar önce, aziz ve muhterem Üstadımıza Isparta’da mekân ve makam olmuş menzilleri gezmek, görmek ve tanımak adına hayret ve iştiyakla yola revan olmuştum.


Bir yaz günü başlayan Nur yolculuğumuzda, uzun saatler sonra Eğirdir’e ve gölüne nazır mıntıkalara bir seher vakti vardığımızda, Aziz Üstadıma menzil olmuş mübarek beldelerden Nur’un nesimî havasını solumanın duygusuyla bakıyordum etrafa.
Nur Üstadımın ayaklarının tozunu hayalen olsun ruhumun derinliklerinde hissederken, sevinç ve hüzün gözyaşlarımıza hâkim olamıyordum.
Bu beldelere ilk defa ayak basmamın heyecanı olsa gerek, gözlerim uzaklarda da olsa Çam Dağını ve eteklerindeki Barla’yı ve sair menzilleri arıyordu.
Yolculuğumuzun Isparta’da noktalanmasıyla birlikte Aziz Üstadımıza yıllarca mekân olmuş Isparta şehir merkezindeki mübarek evine atıvermiştim kendimi. Evin boyalı, badanalı duvarlarında o azizler azizinin izini tozunu aramaya koyulmuştum.
Mübarek Üstadıma ait, mis gibi kokularını hissettiğim giysileri, kullandığı eşyalarını seyrederken, ruhumun derinliklerinde, Üstaddan kalan yadigârları görmenin mutluluğunu yaşıyordum. Saatlerce kaldığım bu mübarek evden, başka mekânları da görmek maksadıyla ayrılmıştık.
 
ISPARTA DEYİNCE...
Isparta, Akdeniz Bölgesi’nde yer alan şirin bir şehirdir. Gül bahçeleri ve gülyağıyla meşhurdur. Etrafı dağlarla çevrilidir. Eğirdir Gölü, Davras Dağı ve Çam dağlarıyla da tanınır.
1071 yılında Malazgirt Zaferi’nin kazanıldığı tarihte Oğuz Türkleri bu ilimizi alır. 1203 yılında ise Selçuklu Türkleri burada hâkimiyet kazanır. Eğirdir kasabasını başşehir yaparlar. 1390 yılında Osmanlı hâkimiyetine geçer.

ISPARTA’DA YETİŞEN ÜNLÜLER…
Isparta, çeşitli ünlü şahsiyetleri bağrından çıkarmıştır. Bunlar arasında, Osmanlı sadrazamlarından Kemankeş Ali Paşa, Halil Hamid Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Seyyid Paşa meşhurlarıdır.
 
ÜNE ÜN KATAN…

Ünlüler şehrine ün katan hakikat kahramanı Bediüzzaman ise, buraya ilk defa 1926 yılında sürgün edilmek neticesinde gelir. Daha sonra da Barla’ya (Eğirdir’in bir kasabası) nakledilir. Bunu kendisi şöyle anlatır:
“Bu biçare Said, Van’da ders-i hakaik-i Kur’âniye ile meşgul olduğum miktarca, Şeyh Said hâdisâtı zamanında vesveseli hükümet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm, âhiretimi kurtarmak için Erek Dağında harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; Burdur’a getirildim. Orada yine hizmet-i Kur’âniyede bulunduğum miktarca—o vakit menfilere çok dikkat ediliyordu; her akşam ispat-ı vücut etmekle mükellef oldukları halde—ben ve hâlis talebelerim müstesna kaldık. (...) Ne vakit nefsimi kurtarmak, yalnız âhiretimi düşünmek fikri bana galebe etti, hizmet-i Kur’âniyede muvakkat fütur geldi; aksi maksadımla tokat yedim. Yani bir menfâdan diğerine, Isparta’ya gönderildim.” (Lem’alar, s. 94)

ISPARTA’YLA ALÂKADARLIK…
Bediüzzaman Isparta’ya yakın alâkadarlık duyar. Der ki: “Isparta benim mübarek bir vatanım ve çok kıymettar kardeşlerimin dahi sevgili vatanları olduğundan…” (Kastamonu Lâhikası, s. 173) 
Ve yine der ki: “Isparta talebeleri hatırları için, ben Isparta’yı kendi karyem (Nurs) ile beraber duâmda dahil ediyorum. Hatta emvâtına (ölmüşlerine), Nurs emvâtı gibi duâ ediyorum, hakikî vatanım ve memleketim nazarıyla o vilayete bakıyorum.” (A.g.e., s. 11)
Üstad’ın Isparta’yla alâkadarlıkta öne çıkan en önemli hususiyeti, Nur-u Kur’ân hakikatlerinin ilk defa bu mekânlarda âleme intişar etmesi olmuştur.
Kalın sağlıcakla.
Allah’a emanet olunuz.
 
BARLA YILLARI

Sevgili Üstadımız Barla için de şunları söyler:
“Risâle-i Nur’un birinci medresesi ve tarlası olan Barla karyesine, yirmi beş senelik bir mufarakattan sonra, aynen meskat-ı re’sim [doğduğum yer] Nurs karyesine karşı olan sıla-i rahimden daha ziyade bir sâikle geldim. Gördüm ki: Aynen Nurs Köyü vaziyetindeki o eski medresem gibi ve Nurs’taki babamın aynı hanesi gibi ve hakikî meskat-ı re’sim Nurs’a gelmişim gibi, gayet hazin ve lezzetli bir haleti hissettim.” (Nurun İlk Kapısı, s. 17)
Bediüzzaman’ın Barla’ya sürgün edilmesinin sebebi de şu idi:
“Kalabalık şehirlerden uzaklaştırıp, böyle ücra bir köye atılarak, rûhunda mevcud hamiyet-i İslâmiyenin feveran etmesine manî olmak, onu konuşturmamak, söyletmemek, İslâmî, îmanî eserler yazdırmamak, atıl bir vaziyete düşürüp dinsizlerle mücahededen ve Kur’ân’a hizmetten menetmek...” (Tarihçe-i Hayat, s. 137)
Bu böyle olmadı tabiî. “Daima ve şiddetli bir istibdat ve zulüm ve tarassut altında bulundurulmasına” (Kastamonu Lâhikası, 11) rağmen, Risâle-i Nur Külliyatı’ndan Sözler, Mektubat ve Lem’alar’ın büyük bir kısmı burada, Barla’da yazılmıştır.
Üstadın Barla’da kaldığı sekiz buçuk yıllık hayatı boyunca bir çok insan Nurlara âşinâ ve ona talebe oldu.
 
ÜSTADIN ISPARTA VE BARLA’DA KALDIĞI VE GEZDİĞİ YERLER
1- Isparta’daki evi (şimdi müze halinde getirildi), 2- Şükrü Efendinin köşkü, 3- Barla’da Muhacir Hafız Ahmed Efendi’ye ait ev (Çınarın yanında), 4- Marangoz Mustafa Güvenç’e (Mustafa Çavuş) ait ev, 5- Süleyman’ın bahçesi (28. Söz olan Cennet bahsinin telif edildiği yer), 6- Karaca Ahmet mevkii, 7- Çam Dağları, 8- İlema Köyü, 9- İslamköy, 10- Sav Köyü, 11- Siyah dut ağacı, 12- Bey Pınarı (Barla yolu üzeri).

ISPARTA VE CİVARINDAKİ MÜHİM TALEBELERİ
1- Sabri Arseven (Hoca Sabri), 2- Süleyman Kervancı (Sıddık Süleyman), 3- Hafız Ali Ergün (Hafız Ali), 4- Refet Barutçu (Yüzbaşı Refet), 5- Mehmed Avşar (Hacı Hafız), 6- Mustafa Güvenç (Mustafa Çavuş), 7- Hakkı Tığlı (Hakkı Efendi), 8- Ahmed Hüsrev Altınbaşak (Hüsrev Efendi), 9- Mustafa Hulisi Ertürk (Sarıbacak Mustafa), 10- Mustafa Gül, 11- Mehmed Tahirî Mutlu (Tahiri), 12- Ali Ertürk (Büyük ruhlu küçük Ali), 13- Bahri Çağlar (Hacı Bahri), 14- Ahmed Böncü (Marangoz Ahmed).

KAYNAKLAR:
1- Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, Necmeddin Şahiner, İstanbul, Yeni Asya Neş. İstanbul 1978.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 405.
3- Nurs Yolu, Necmeddin Şahiner, Yeni Asya Yayınları, 1980 s. 129.
4- Doç. Dr. Sina Afşin, 31 Mart Olayı, s. 129, İstanbul-1994.

Okunma Sayısı: 2805
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı