15 Mart 2025 tarihli makalemizde kullandığım “Âkif, bu dizeyle sahâbeyi tezyif ettiği, Bedir şehitlerinin değerini düşürdüğü ithamlarına hedef olmuştur” cümlesindeki “dize” için bir kardeşimizden itiraz gelmişti:
“Sen de mi, Brütüs?” “Hayırdır hoca, sizin lisânda, ‘mısra’nın karşılığı bu mu?” sitemlerinden sonra, bir internet bir sitesinden “dize”yi de muhtevî uydurukça kelimeler listesinin fotoğrafını göndermişti.
Mezkür sayfada “direşim-sebat, dizgesel-sistematik, dizmen-mürettip” gibi mîsaller yanında “dizi-seri, dize-mısra” örnekleri de vardı. Bu kardeşimizin karşı çıkış gerekçesi işte bu sitedeki liste olmalıydı.
Kendisine şu açıklamayı göndermiştim:
“O yazımda beş adet mısra bir tane de dize var. Bilerek kullandım. Yazıdaki kelime miktarı da (farklı kelimeler tabiî, aynı kelimelerin tekrarı değil) yazı kalitesinde bir kriterdir. Mümkünse daha önce kullandığın kelime yerine aynı manayı karşılayan farklı kelimeler kullanmak müstahsendir. Tabiî dilin yapısına uygun olmak kaydıyla.
Dile yeni kelimeler girer; ‘Eskiden bu kelime yok idi’ diye buna karşı çıkılmaz. Bakılacak şey, kökün de ekin de Türkçe olup olmamasıdır. Dize sözünün bu açıdan kullanılmasında mahzur yoktur. Hep ‘dize’ kullanıp mısrâyı ademe mahküm etmek mahzurludur. Fî emânillah!”
Gerçekten de bir yazının kelime haznesi, yazı kalitesinde bir kriterdir. Kullanılan bir kelimenin yerine, devamında aynı manayı karşılayan farklı sözler kullanmak makbul olduğundandır ki Üstadımız buna titizlikle riâyet eder:
“Unsurları zîhayatın imdâdına, hususan bulutları nebatâtın mededine ve nebatâtı dahi hayvanâtın yardımına ve hayvanat ise insanların muâvenetine…” Asa-yı Musa - 146 (imdad, meded, yardım, muâvenet)
“Bütün eşya bir tek Zâta verilse, bu kâinatın icadı ve tedbiri, bir ağaç kadar kolay; ve bir ağacın halkı ve inşası, bir meyve kadar suhuletli; ve bir baharın ibdâı ve idaresi, bir çiçek kadar âsân; ve hadsiz efradı bulunan bir nev’in terbiyesi ve tedbiri, bir fert kadar müşkülâtsız olur.” Şuâlar s.36 (kolay, suhuletli, âsân, müşkülâtsız)
Fakat muhâtabım diretiyordu. Cevabî itirazı aynen şöyleydi:
“Hoca, ‘dize’ uydurukçadır! Komünist ve solcular, bunu, bile, bile, seve, seve kullanır.
Uydurukçanın ana gayesi, Süfyan’ın ‘İslâm dini ve dini hatırlatan her şeye karşı düşmanlığındandır!’ Arabca kelimelere hücûm da, oradan kaynaklanır.
Malûmunuzdur, 1974’te, Ecevit, Erbakan sayesinde Başbakan olunca, Türkiye’nin, tek mecburiyet kanalı TRT televizyonunda, avazı çıktığı kadar bağırıp, “olanak, olasılık ve oluşturmak” uydurukçalarını, kafalara, çaka, çaka kullanırdı.
Aynen aktardığım yukarıdaki ifadeler, WhatsApp yazışması olduğu için ikilemeler arasına koyulan virgüller (seve,seve;çaka,çaka) ve sâir hatâlar mâzur görülmeli.
Kendisine kısaca gereken cevabı yolladım:
“Güzel kardeşim, bilerek kullandığımı söyledim. Sehiv olsaydı internet portalinde ikazınız üzerine düzelttirirdim. Kelime, kök ve ek olarak düzgün. Fiilden isim türeten -e, -a takısı vardır dilimizde. Meselâ “ödev” gibi bir kelimeye uydurukça diyebilirsin; fiilden isim türeten -v eki Türkçede yoktur.”
–Devamı yarın–