"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Uydurukça meselesi (1)

Nahit TOPALOĞLU
26 Mayıs 2025, Pazartesi
15 Mart 2025 tarihli makalemizde kullandığım “Âkif, bu dizeyle sahâbeyi tezyif ettiği, Bedir şehitlerinin değerini düşürdüğü ithamlarına hedef olmuştur” cümlesindeki “dize” için bir kardeşimizden itiraz gelmişti:

“Sen de mi, Brütüs?” “Hayırdır hoca, sizin lisânda, ‘mısra’nın karşılığı bu mu?” sitemlerinden sonra, bir internet bir sitesinden “dize”yi de muhtevî uydurukça kelimeler listesinin fotoğrafını göndermişti.

Mezkür sayfada “direşim-sebat, dizgesel-sistematik, dizmen-mürettip” gibi mîsaller yanında “dizi-seri, dize-mısra” örnekleri de vardı. Bu kardeşimizin karşı çıkış gerekçesi işte bu sitedeki liste olmalıydı.

Kendisine şu açıklamayı göndermiştim:

“O yazımda beş adet mısra bir tane de dize var. Bilerek kullandım. Yazıdaki kelime miktarı da (farklı kelimeler tabiî, aynı kelimelerin tekrarı değil) yazı kalitesinde bir kriterdir. Mümkünse daha önce kullandığın kelime yerine aynı manayı karşılayan farklı kelimeler kullanmak müstahsendir. Tabiî dilin yapısına uygun olmak kaydıyla. 

Dile yeni kelimeler girer; ‘Eskiden bu kelime yok idi’ diye buna karşı çıkılmaz. Bakılacak şey, kökün de ekin de Türkçe olup olmamasıdır. Dize sözünün bu açıdan kullanılmasında mahzur yoktur. Hep ‘dize’ kullanıp mısrâyı ademe mahküm etmek mahzurludur. Fî emânillah!”  

Gerçekten de bir yazının kelime haznesi, yazı kalitesinde bir kriterdir. Kullanılan bir kelimenin yerine, devamında aynı manayı karşılayan farklı sözler kullanmak makbul olduğundandır ki Üstadımız buna titizlikle riâyet eder:

“Unsurları zîhayatın imdâdına, hususan bulutları nebatâtın mededine ve nebatâtı dahi hayvanâtın yardımına ve hayvanat ise insanların muâvenetine…” Asa-yı Musa - 146 (imdad, meded, yardım, muâvenet)

“Bütün eşya bir tek Zâta verilse, bu kâinatın icadı ve tedbiri, bir ağaç kadar kolay; ve bir ağacın halkı ve inşası, bir meyve kadar suhuletli; ve bir baharın ibdâı ve idaresi, bir çiçek kadar âsân; ve hadsiz efradı bulunan bir nev’in terbiyesi ve tedbiri, bir fert kadar müşkülâtsız olur.” Şuâlar s.36  (kolay, suhuletli, âsân, müşkülâtsız)

Fakat muhâtabım diretiyordu. Cevabî itirazı aynen şöyleydi:

“Hoca, ‘dize’ uydurukçadır! Komünist ve solcular, bunu, bile, bile, seve, seve kullanır.

Uydurukçanın ana gayesi, Süfyan’ın ‘İslâm dini ve dini hatırlatan her şeye karşı düşmanlığındandır!’  Arabca kelimelere hücûm da, oradan kaynaklanır.

Malûmunuzdur, 1974’te, Ecevit,  Erbakan sayesinde Başbakan olunca, Türkiye’nin, tek mecburiyet kanalı TRT televizyonunda,  avazı çıktığı kadar bağırıp, “olanak, olasılık ve oluşturmak” uydurukçalarını, kafalara, çaka, çaka kullanırdı.

Aynen aktardığım yukarıdaki ifadeler, WhatsApp yazışması olduğu için ikilemeler arasına koyulan virgüller (seve,seve;çaka,çaka) ve sâir hatâlar mâzur görülmeli. 

Kendisine kısaca gereken cevabı yolladım:

“Güzel kardeşim, bilerek kullandığımı söyledim. Sehiv olsaydı internet portalinde ikazınız üzerine düzelttirirdim. Kelime, kök ve ek olarak düzgün. Fiilden isim türeten -e, -a takısı vardır dilimizde. Meselâ “ödev” gibi bir kelimeye uydurukça diyebilirsin; fiilden isim türeten -v eki Türkçede yoktur.”

–Devamı yarın–

Okunma Sayısı: 752
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nahit Topaloğlu

    27.5.2025 12:10:41

    Hüseyin kardeşim (2), Bu kanaatim sadece kendi karîhamdan kaynaklanan bir durum da değildir. Üstadımız da benzer diyaloglara atıflar yaparak bir yaşanmışlığı nazara vererek mevzusunu anlatmıyor mu? ““Risale-i Nur’un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu heyecan, şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir diye, Boğazlar hakkında bir boşboğazlığı münasebetiyle bir iki şey sordum. Baktım, alâkadarâne ve bilerek cevap verdi. Kalben, ‘Yazık!’ dedim. ‘Bu vazife-i Nuriyede zararı olacak.’ Sonra şiddetle ikaz ettim. ‘Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.’ bir düsturumuz vardır. Eğer insanlara acıyorsan, geçmiş düstur onlara merhamete liyakatini selb ediyor. Cennet adamlar istediği gibi, Cehennem de adam ister.” Bâki selam ve muhabbetler kardeşim

  • Nahit Topaloğlu

    27.5.2025 12:09:44

    Hüseyin kardeşim (1), muhatabın kim olduğunu bilmeyişiniz benim hususî tercihimdendir. İsim vermedik, epey de eskittik ki muhataba ulaşmak müşkül olsun. Yazılarda bir yaşanmışlıktan hareketle mevzu işlenirse daha güzel olur. Maksat bir kişiyi rencide değil, bir hatalı düşünce ve tavrı nazara vererek yanlış bilinen bir hususu tavzih ve tashihtir. Yazılarım, hizmet içi eğitim kabilinden olup gerek dil ve gerekse sâir mevzulardaki anekdotlarda muhataplarımın bilhassa câmiadan kardeşlerimiz olmasına dikkat ediyorum. Nurları tanımamış biriyle vâki bir diyaloğu mevzu etmektense bir Nur talebesiyle gerçekleşen münazara ve mubaheseler daha sıcak ve daha mühim gelmeli okuyucumuza. Benim kanaatim böyle. İştirak etmeyenler olabilir elbet.

  • Hüseyin

    26.5.2025 18:19:38

    Nahit hoca, muhatabınız kimdi bilmiyorum ama. Bu ikinizin arasındaki hususi yazışmayı, niye ortada serrişte edersiniz bilmem? İkinciside o kardeşimiz kimse, doğru söylüyor. Uydurukça, bizim baş belamız.

  • receb

    26.5.2025 00:14:20

    Sonu sel veya sal ile biten birçok uydurukça kelimenin ve başka uydurukça kelimelerin de bazı dindar yazarlarca hatta diyanetin hutbelerinde de kullanıldığını görünce cidden üzülüyorum.Bir kontrol mekanizması olmalı.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı