Hz. Üstad Emirdağ Lâhikası’nda “muhakkak Allah insanı suret-i Rahman üzere yaratmıştır “hadisini tefsir ederken enfüsî tefekkürün, afakî tefekkürden çok öncelikli olduğunu ifade eder.
Yüz defadan ziyade gayet kıymetli iman hakikatleri Üstada görünür. Fakat telif zamanı bitmiştir. Çok çalışmasına rağmen “ehemmiyetli hakikati avlayamadım” der. Vazıh bir şekilde ifade ve ihsas etmek için bekler. Kısa bir işaretle, o çok geniş ve uzun hakikatten kısaca bahseder.
Hülâsatu’l-Hülâsa ile Cevsenü’l-Kebir’i okuduğu zaman hakikatler açılır.
Hülâsatu’l-Hülâsa, kâinatı halka-ı zikir şeklinde önümüze serer. Fakat kâinatta her mahlûkun lisanı geniştir. Allah’ın isim ve sıfatlarını onların lisanıyla anlamak için gayret etmek gerek.
Kâinatta insan hakikatine bakıldığı zaman câmi bir mikyas görünür. Zira insan “suret-i Rahmanı” gösterir bir tarzda yaratılmıştır. İnsandaki özellikler diğer mahlûkatta yoktur. İnsan Rabbin, tabiri caizse gözde yaratığıdır. Peki insan önce Rabbini anlamaya kendini tanıyarak mı başlamalı, kâinatı mütalâa ile mi?
Elbette önce kendini tanımalı. Enfüsî tefekkürü yapmalı sonra âfâka bakmalı.
Nefsini bilen Rabbini bilir.