Emirdağ Lâhikasında;
“Marifet-i İlâhiyede ehl-i tarikat iki yolla gitmişler.
Seyr-i enfüsî,
Seyr-i âfâkî.
Aynen öylede, yüksek ehl-i hakikat dahi marifet ve tasavvur değil, belki ondan çok âli ve kıymetli olan iman ve tasdikte iki cadde ile gitmişler.
Kitab-ı Kâinatı mütalâa ile Âyetü’l -Kübra, Hizbü’n-Nuriye, Hülâsatü’l-Hülâsa gibi âfâka bakmaktır. Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalâa ile, imanın şübhesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki; sırr-ı akrebiyete ve veraset-i nübüvvete bakar.
Madem enfüsî tefekkür akrebiyet sırrına bakıyor. Daha kısa bir yol. Bir misalle noktalayalım.
Meselâ:
Nasılki dün geceki Leyle-i Kadr’e ulaşmak için iki yol var: Biri, Bir sene gezip dolaşıp, tâ o geceye gelmektir. Bu kurbiyeti kazanmak için bir sene mesafeyi tayyetmek lâzım gelir. Şu ise, ehl-i sülûkün mesleğidir ki, ehl-i tarîkatın çoğu bununla gider.
İkincisi, zamanla mukayyed olan cism-i maddî gılafından sıyrılıp, tecerrüdle ruhen yükselip, dün geceki Leyle-i Kadr’i öbür gün Leyle-i Îd ile beraber bugünkü gibi hazır görmektir. Çünki ruh zamanla mukayyed değil. Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir. Başkalarına nisbeten mazi ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.
İşte bu temsile göre, dün geceki Leyle-i Kadr’e geçmek için, mertebe-i ruha çıkıp, maziyi hazır derecesinde görmektir. Şu sırr-ı gamızın esası akrebiyet-i İlahiyenin inkişafıdır.
Risale-i Nur ikinci yolla gider! (Emirdağ Lâhikası)