İnsanda; hislerle başa çıkmada, onları yönetmede, yönlendirmede tek başına akıl iş göremez. Akıl ve muhakeme, hissi belli bir seviyeye kadar kontrol edebilse de, bir yerden sonra his karşısında etkisizleşirler. His, akıldan kuvvetlidir. Bu bakımdan güçlü hisler, kendilerinden daha kuvvetli bir hisle mağlûp edilebilirler.
Akıl, tehlikeli hisler için koruyucu hekimlik yapabilir. Yani henüz his, bir kıvılcımken akılla sönebilir, ancak bazı hisler akla rağmen “mizansız” bir şekilde hareket edip kişiyi içine hapsedebilir. Böyle durumlarda kişinin ilâcı yine başka bir his olmalıdır. Aksi halde akıl geçici olarak o hissi bastırsa bile ileride o hissin çok daha güçlü bir şekilde kişinin karşısına çıkmasına engel olamaz.
Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan “irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye” her birinin bir gayetü’l-gàyâtı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin, mârifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Lâtifenin, müşahadetullahtır.
Bediüzzaman hissin gayetü’l-gayatının muhabbetullah olduğunu söyler. Bu nokta his terbiyesi açısından oldukça önemlidir. Yani hislerimizde ulaşmamız gereken son nokta muhabbetullah olmalıdır. Eğer son nokta da oraya ulaşmıyorsak ve gayrullah bizim için mana-ı isimde kalıp muhabbetullaha perde oluyorsa o noktada mizansızlık başlar. Süfli hislerin, acele bir şekilde muhabbetullahtan neşet eden ulvî hislerle ortadan kaldırılması gereklidir. Bu Peygamberî bir metottur. Meselâ Hz. Peygamber (asm), zina etmek istediğini ifade eden gencin o hissini çok daha kuvvetli bir hisle yok etmiştir. O gence “Bu fiilin annenle, kız kardeşinle, halanla yapılmasını ister miydin?” diye sorarak ondaki şefkat hissini ortaya çıkarmış ve şefkat hissini bünyede galip ederek o süflî hissi söndürmüştür. Yine Bediüzzaman Hazretleri de Peygamberimizden (asm) aldığı dersle aynı şekilde şefkat hissinin gayr-ı meşrû hislere izin vermediğini söyler:
“İnsan, hemşire misüllü mahremlerine karşı fıtraten şehvânî his taşıyamıyor. Çünkü mahremlerin simaları, karâbet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşrûayı ihsas ettiği cihetle, nefsî, şehvânî temâyülâtı kırar.”
Sonuç olarak his terbiyesi iki basamaklıdır. Birinci basamak o hissi; akıl, muhakeme, irade ile daha büyümeden yok etmektir. Burada önemli olan zihnî faaliyetlere ağırlık verme, beyni geliştirme, boşluktan, maleyaniyattan uzak durma vs., İkincisi galip gelen hissi ulvî bir hisle temizlemedir. Bu iki yol hisleri mizana sokar. Kişiyi yanlışlardan, aşırılıklardan alıkoyar.