"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dehşetli asırda takva kalesi

Ömer Said Tan
28 Ağustos 2025, Perşembe
Kastamonu Lahikası’nın 97. mektubu, “Bu mektup son derece önemlidir” notuyla başlar ve imandan sonra en çok önem verilmesi gereken esasların “takva ve salih amel” olduğunu vurgular.

Bediüzzaman Said Nursî, bu esasların Kur’ân-ı Hakîm’in nazarında özel bir yere sahip olduğunu belirtir. Takva, Allah’ın yasakladığı günahlardan sakınmayı; salih amel ise emirlerine uygun hareket ederek hayırlı işler yapmayı ifade eder. Peki, biz bu esasların neresindeyiz? Hayatımızda takva ve salih amele ne kadar yer veriyoruz? Modern çağın tahribat ve günahlarla dolu ortamında, bu sorular her mü’minin kendine sorması gereken hayatî sorulardır.

Bediüzzaman, takvayı “menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek” ve salih ameli “emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmak” olarak tanımlar (Kastamonu Lahikası, s. 154). Takva, yalnızca büyük günahlardan kaçınmakla sınırlı değildir; kalp, dil ve davranışların her türlü kötülükten arındırılmasını gerektirir. “İçtinab” kavramı, takvanın bilinçli ve aktif bir çaba olduğunu gösterir. Salih amel ise ibadetlerden ahlakî davranışlara, nafile ibadetlerden topluma fayda sağlayan gönüllü iyiliklere kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bediüzzaman, “Bu zamanda tahribat ve menfî cereyanlar dehşetlendiği için takva, bu tahribata karşı en büyük esastır” diyerek, günahların her yönden hücum ettiği bir çağda takvanın koruyucu bir kalkan olduğunu vurgular. Tek bir günahtan sakınmanın bile büyük bir kıymet taşıdığını belirtir.

Risale-i Nur talebelerine, “Bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmaktır” (Kastamonu Lahikası, s. 155) diyerek özel bir görev ve sorumluluk yükler. Bu vazife ve sorumluluk, Kur’ân hakikatlerine bağlı kalarak ihlâsla hareket etmeyi ve “iştirak-i a’mal-i uhrevî” düsturuna sarılmayı gerektirir. Bu düstur, mü’minlerin birbirine kalemle, dualarla ve lisanla destek olması, bir diğerinin amel defterine hayır yazdırması ve takva kalesine kuvvet göndermesi anlamına gelir. Bu dayanışma, manevî birliğin temelini oluşturur. Aksi takdirde, görevlerin ihmal edilmesi, takva siperlerinin sarsılmasına ve manevî birliğin zayıflamasına yol açar.

Yukarıda konu edilen mektup, takva ve salih amelin, özellikle bu dehşetli asırda, mü’minin hayatında merkezî bir yer tutması gerektiğini açıkça ortaya koyar. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur talebelerine yüklediği vazife ve sorumluluk, yalnızca ferdî bir çaba değil, aynı zamanda toplu bir dayanışmayı gerektirir. İhlas ve iştirak-i a’mal-i uhrevî düsturuyla birbirimize destek olarak takva kalesini güçlendirmeli, salih amellerle amel defterlerimizi hayırla doldurmalıyız. Ancak bu şekilde, modern çağın tahribatına karşı durabilir ve Kur’ân’ın gösterdiği yolda sağlam adımlarla yürüyebiliriz.

Takva kalesine sığınarak ve salih amellerle donanarak, bu zamanın manevî tahribatına karşı dimdik durabilir, Kur’ân’ın gösterdiği istikamette “istikametli” bir hayat sürebilir. Aksi takdirde “istikametsiz” bir gidişin sonu hem dünyada ve hem ahirette hüsran olur.

Okunma Sayısı: 184
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı