Bir müddettir, memleketimizin, aziz vatanımızın üzerinde dolaşan kara bulutlar, hepimizin malûmu.
Peş peşe gelen ve “tabiî afât” dediğimiz; deprem, fırtına, sel baskını ve çığ düşmesinin yanında, Suriye’deki vatan evlâdlarının şehid olması ve son olarak da, uçak kazasının meydana gelmesi, milletçe hepimizi üzmüş, derinden yaralamıştır. Peki, nedir bu? Neden bu afâtlar peş peşe üzerimize gelmektedir?
Bunların cevabını, imanı kâmil Müslümanlar bilmektedir. Ama imanı zayıf olanlar, imansızlığı sebebiyle, zaten inanmamaktadır.
İnsanoğlunun dünyaya gönderilişinden itibaren, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelenlere, çeşitli afât ve musîbetlerin gönderildiğini, bize mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm, beyan etmektedir.
Hz. Nuh, Âd ve Semud kavimleri, Hz. İbrahim, Musa, Salih (aleyhimüsselâm) Peygamberlerin kıssaları, Kur’ân’ın kaç yerinde defaatle zikredilip, Allah’ın emirlerine karşı gelen kavimlere çeşitli şekillerde afâtlar gönderileceği îkazı yapılmakta, dinlemeyen ve inanmayanların ise, bu afâtlardan nasiplerini alacakları tekrarlanmaktadır ve neticede o afâtlarla, o kavimler helâk edilmişlerdir.
Peki, bu afâtlar hangi sebepten dolayı meydana gelmiştir? Başta zulüm (Cenab-ı Hak, kendisini inkâr manâsına gelen küfre, kıyamete kadar müsaade etmiş. Ama insanın insana yaptığı; zulme, haksızlığa asla müsaade etmemiştir. Hemen olmasa da, muayyen bir günde, cezasını vermiştir. Yani, küfrün cezası kıyamete bırakılmışken, zulmün cezası bu dünyada da verilmiştir.) zina ve ahlâksızlık gibi hâller bunların başlıcalarıdır.
Bunları nazar-ı dikkate alıp, “Biz ne yapmıştık, nerede hata yapmıştık, kimlere zulmetmiştik de, bu afâtlar başımıza gelmişti?” diye ince ince düşünüp, gadab-ı İlâhîyi celb etmeyecek hâllere avdet edip, umumî musîbetlerde masumların da yanacağını bilip, Allah’tan af dileyerek, “Beşer zulmeder, kader adalet eder” kaidesindeki vaziyetlere uğramamalıyız.
Ne diyelim? Mehmed Âkif’in, Kur’ân’dan mülhemen söylediği “İçimizdeki beyinsizler yüzünden, bizleri helâk etme Yâ Rab!” diyeceğiz.