"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman, Yeni Asya, Statüko, Sırrı Süreyya

Raşit Örenel
01 Haziran 2025, Pazar
Başlıktaki kelimeleri yakın zamanda rahmet-i Rahmana kavuşan S. Süreyya Önder‘in vefatıyla gazetemizde tekrar yayınlanan mülâkatından aldık. (1)

Mülâkatında: “Bediüzzamansız bir Nurculuk teşvik edildi” diyen merhum, bunu “Daha angaje yapılara yol verilmesi, daha uysal yapıların teşvik edilmesi, ıslâh edilmesi” olarak yorumluyor ve ekliyor: ”Nurcu geçinenler arasında Bediüzzaman’ın esamesi okunmuyor. Yeni Asya ekolü dışında buna sahip çıkan yok.” Önder devam ediyor: “Dinamiği olan, işin lokomotifi olan, ruhu olan şeyleri ayıklamakla başladılar. Egemenlerin en başarılı işleri budur. Tehdit ve tehlike arz ettiğini düşündükleri her şeyi ya imha ettiler ya da buna muktedir değillerse içini boşalttılar.” “Bediüzzamansız Nurculuk demiştik. Açalım biraz?” sorusuna ise şöyle cevap veriyor: “Statükoya çekilmiştir. Üstadın belki tiksinme listesi yapılsa, başta yer alacaklardan birisi statükodur.”

Yeni Asya camiasının dışında, ömrü sosyalist çevreler içinde geçen fakat Nurlardan hissedar ve Yeni Asya’ya hiç bir borcu olmayan bir mütefekkirin gözlem ve görüşleri bunlar.

Peki Yeni Asya, bu gözlem ve görüşlere nasıl sebep oldu, Üstadın “tiksindiği statüko”ya niçin boyun eğmedi? Hangi yollardan nasıl geçti ki, Yeni Asya’nın müstakim çizgisi, insaflı fakat bîtaraf bir fikir insanınca nasıl teslim edildi de, içtimaî hayatta sadece “Yeni Asya’nın esamesi” okunuyor?

Yeni Asya, neşir tarihi boyunca Üstadın hayat ve eserlerine uygun bir şekilde hiç bir zaman “angaje, uysal, ıslâh edilmiş” olmamıştır ve “Bediüzzamansız Nurculuk” yani Üstadın hayat ve mücadelesinden kopuk bir anlayışa hiç bir zaman savrulmamıştır. Peki kime “angaje ve uysal” olmamıştır; elbette ki “statükoya”.  Üstadın “Divan-ı Harb-i Örfî”de zalimlerin suratına çarptığı hakikat ve tavrı, Yeni Asya da 1980 Darbesi, 28 Şubat 1997, Ergenekon ve  15 Temmuz sürecinde aynı şekilde zalimlerin yüzüne haykırmış, kendisini “imha” ile tehdit edenlere karşı, “iğdiş” olmaya razı olmayarak; “Dinamiğini, ruhunu” kaybetmemiş. Bediüzzaman’ın hayatını, eserlerinden ayırıp, eserlerinden pek çok hayatî noktayı karanlıkta bırakmak anlamına gelen, “Bediüzzamansız Nurculuk” tuzağına düşmemiştir. 

Nice vartalı dönemeçte bunları yapamayanlar, yapanlardan çok daha fazla iken Yeni Asya’nın bunu yapabilmesindeki temel saik ise; Üstadın hayatını, içtimaî anlayışını canlı bir şekilde Zübeyir Ağabey, Kutlular Ağabey ve onun yetişmesinde büyük pay sahibi olduğu kadrolarıyla tevarüs edip, hafızasını koruyarak, bu “dinamik ve ruhu olan” anlayışı, hak ve hüda üzerine müesses meşveret heyetleriyle takyid etmesiyle olmuştur.

İşte Üstadın “dinamik ve ruhu olan” bu anlayışı, aklımızı ve haysiyetimizi çok kritik bir kavrama karşı muhafaza ediyor: Statüko. Lügat manasının ötesinde, yerleşik ve değişmesi birilerince istenmeyen hegemonik düzen ya da buna yakın anlamlar kastedilir. Bu ise aşağı yukarı bizim kavram dünyamızdaki “istibdad”a denk düşer.

“Statüko-istibdad”ın çok vartaya yol açmasının sebebi ise ilk bakışta tenakuz gibi gelse de, değişim kabiliyetinde yatar. Ayrıntıları, vitrini, toplumsal uzantıları, sloganları, yüzleri hatta zaman zaman taze kan nev’inden arasına aldığı ya da alır gibi yaptığı elitlerin ait olduğu toplumsal kesimler değişse de; güç merkezi, gerçek gücü paylaşmama arzusu, bu milleti mümkünse hem madden, hem de manen, olmuyorsa maddî rüşvetler verip sadece manen güdük bırakma arzusu hiç değişmez, işte “istibdad” bu yüzden “statükodur”.

Sultan Abdülhamid’in “hafif istibdat”ına karşı çıkıp “Hürriyet” diyenlerin bir kısmının şiddetli istibdada, onların da iyice bozuk kısmının, hem de “Cumhuriyet” adı altında “mutlak istibdad”a yol açmaları; Cumhuriyet tarihin ilk serbest seçiminde iktidara gelen Demokrat Parti’yi hürriyet ve anayasayı çiğneyerek devirenlerin, 27 Mayısı “Hürriyet ve Anayasa bayramı” ilan etmesi; 27 Mayıs Anayasasıyla önü açılan Marksist örgütlerin sebep olduğu çalkantıları bahane edip,  1971’de Süleyman Demirel’e muhtıra verenlerin, Adalet Partisinin önünü kesecek İslâmî bir parti kurmak üzere, yurt dışına kaçan kimi dindar siyasetçilere teminat vererek ülkeye getirmesi; yine yetki ve görev kendilerine verilmesine rağmen, 27 Mayıs Anayasasının önünü açtığı “anarşi”ye mani olmayıp bahane ederek Süleyman Demirel’e darbe yapanların, 1982 Anayasasını getirmeleri ve bunu yaparken de dinî bir takım söylemlerle dindar bazı kesimleri yanlarına çekmesi, iğdiş olmaya razı olan grupların önü açılırken razı olmayan Yeni Asya’yı imha etmeye çalışmaları hep aynı hikâyenin sürmesidir.

Takip edersek, 80 Darbesiyle önünü kendileri açmamış gibi, 28 Şubatta kimi dinî figürler üzerinde aslında onları daha da büyüten tantanalı tazyikler yapıp, başörtüsü krizlerine yol açarak yeni bir dinî görünümlü partinin de önünü açmaları ve sanki hapse kendileri atmamış gibi kimi siyasetçilerin kurduğu mezkur yeni partiye 28 Şubatçı Çevik Bir’in akıl hocası olup, Kenan Evren’in bu yeni partiye cevaz vermesi; bu yeni partinin, Kenan Evren ve şürekası tarafından semirtilen dinî figürlerle ittifak ederek, Kenan Evren ve Çevik Bir gibi isimlere göstermelik davalar açması; 1982 Anayasasını yapanlarca önü açılan dinî görünümlü siyasî ve dinî aktörlerin 82 Anayasasıyla hesaplaşma adı altında bir takım rötuşlara giderek kendilerine alan açmaya çalışmaları ve ardından, tüm bu hikâye boyunca boğuşup duran aktörlerin, bu defa 15 Temmuz sürecinde, yıllar boyunca kendileri tarafından gösterilen siyasî himaye ile yapılan bir takım hatalar bahane edilerek, eski ortaklarını bu hatalarda tek suçlu olarak görüp siyasî olarak sorumlu olanlara hiç hesap sormadan ve o ortağı seven ya da sevmeyen, ama bu süreçte suçlamalara konu olarak lanse edilen insanların üzerlerine gitmesi; meş’um sürecin tam olarak ne olduğunu ortaya çıkaracak bir takım tedbirlerde hükümetin karartmalara gitmesi; 15 Temmuz üzerindeki bütün sis perdesine rağmen bize hep aynı hikâyenin devamı gibi geliyor.

İşte Yeni Asya, tüm bu hikâye boyunca “statüko-istibdad”ın kriterlerini esas almadığı için, “vur” dediğinde vurmadığı, “dur” dediğinde durmadığı, “hain” dediğine “hain”, “dost” dediğine “dost” demediği, kendine ister “meşrutiyet, cumhuriyet, hürriyet, anayasa, İslâm” adını taksın, isterse dinî bir kadroyla vitrin kursun aldanıp, Sırrı Süreyya Önder'in deyimiyle “dinamiğini, ruhunu” kaybetmediği, “statüko”ya göre “angaje, uysal ve ıslah” olmadığı için Risale-i Nurları Bediüzzamansız bırakmamış ve lütf-u İlahiyle tüm bu hikaye boyunca savrulmalardan kurtulmuştur.

Yazageldiğimiz tüm bu serüven Bediüzzaman Said Nursi’nin tek bir ifadesinde tebellür ve tebarüz ediyor: “Fakat meşru hakikî Meşrutiyetin müsemmasına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, Meşrutiyet libası giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım.” 

Üstad, istabdada, statükoya ne libası giyerse giysin sillesini vurduğu gibi, Yeni Asya da bugüne kadar bunu yapmış bundan sonra da kıyamete kadar bunu yapacak, her ne libasta olursa olsun “istibdad-statüko”ya “angaje ve uysal” olmayacaktır. Merhum Sırrı Süreyya Önder’in Yeni Asya’ya dair yaptığı tesbitleri, Allah rızası için doğrulamaya devam etmek bizim elimizde.

Dipnot:

1- https://www.yeniasya.com.tr/roportaj/her-darbe-demokrasiyi-zayiflatti_609231

Okunma Sayısı: 1120
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • receb

    2.6.2025 11:31:09

    "Eğer Risale-i Nur'u tenkid fikriyle tedkik eden adliye memurları, imanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar, sonra beni i'dam ile mahkûm etseler; şahid olunuz, ben hakkımı onlara helâl ediyorum. Çünki biz hizmetkârız. Risale-i Nur'un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmağa mükellefiz." Şualar

  • Hümeyra

    2.6.2025 10:22:27

    Allah razı olsun inşallah, kaleminize yüreğinize sağlık 🤲

  • receb

    1.6.2025 23:59:53

    Sefa Döndü çok haklısınız.Üstadımızın birinci meselesi iman kurtarmaktır.1950 öncesi tek parti baskı döneminde dahi bu böyledir.Üstad idamına karar verenlerin Risale i Nur la imanlarını kurtarmaları halinde hakkını helal edeceğini ŞUALAR da beyan ediyor.

  • Hasan Doğan

    1.6.2025 22:21:12

    Sema hanım,Osman Yıldırım beyin CHP'ye meylettiğini de nereden çıkartıyorsunuz.Kendisi bugünkü iktidarın yaptığı hukuksuzluk,istibdat ve zulüm 1930'lu yıllardakı CHP'yi bile geçmiştir.

  • Mehmet Deliboz

    1.6.2025 22:05:45

    Efendim siyaset destek vermişti falan gibi söylemlerin etkisi olmaz. Siyaset zaten tabiatı itibariyle kirli bir sahne. Halk biliyor bunu. Olmadı bir seçime bakar, alaşağı eder. Yönetim koltuğu kime kaldı? 10 tane cumhurbaşkanı geldi geçti. Ancak cemaat olayı farklı. Sen cemaat olarak ortaya çıkıp siyasetçiler gibi oyun oynayamazsın. Halk bunu kabul etmez, zaten etmedi.

  • Mehmet Deliboz

    1.6.2025 22:03:08

    15 Temmuz ve Fetullahçılar için bugün Ruşen Çakır bir yayın yaptı. Sadece devletle alakalı birşey değil. Toplum tarafından da fetullahçılar dışlandılar. Soru çalmak, haraç toplamak, şantaj yapmak, yalan haber ve algı oluşturmak, tüm alanları parsellemek gibi yaptıkları sayısız ahlaksızlıkları toplum kesimlerinin midesini bulandırdı. Solcusundan sağcısına, lazından kürdüne bir tek kesim arkasında durmadı. Çünkü cemaat adı altında ahlaksızlık yaptılar.

  • Mustafa

    1.6.2025 21:30:53

    Raşid bey,oldukça yararlı bir makale..Emeğinize sağlık...

  • Mehmet Çetin

    1.6.2025 20:12:48

    Raşit kardeşim, tebrikler. Muhtevalı bir değerlendirme olmuş.

  • Sefa Döndü

    1.6.2025 17:23:03

    "istibdat" kavramına bu kadar vurgu doğru gelmiyor. İman davası içerisinde istibdata bakış açısı bellidir. Lakin siz istibdat kavramını doğal ortamından çekip alır ve yalın haliyle kullanmaya başlarsanız vurgu farklı bir yere doğru gidecektir. Vurgu istibdat kavramı üzerinde olunca bütün nazarlar içtimai hayata yönelecektir. İman kurtarma davasının yerini siyasi değişim davası alacaktır. Farkında olmadan içine düşülen durum budur. Öncelik istibdattan kurtulmak olmuş, iman davası istibdatın sonrasına tehir edilmiştir. Yanlışsa yanlış deyin.

  • Erol Sahra

    1.6.2025 16:27:18

    *Allah'ın izniyle ve inayetiyle

  • Hasan Doğan

    1.6.2025 14:33:21

    Allar razı olsun Raşit kardeşim.Yeni Asya'yı da iğdiş edilme hamlerleri yapılıp gerekli istibdat ve zulüm vurgusundan döndürmek isteyenlerin hevesleri de kursaklarınada kalacal ve Üstad'ın:'' Millet uyanmış,mugalata ve cerbeze ile efkar-ı umumiye mecrasından saprılmaya çalışılsad da;muvakkat olacak ve hakikat neşvü nema bulacaktır diyor''.Biz de inşaallah diyerek hizmetlerimize devam edelim....

  • Semanur Tunoğlu

    1.6.2025 14:15:57

    Osman Yıldırım, Bediüzzaman'sız nurculuk tam sizin yaptığınızdır. Üstad halk partisine karşı nasıl mücadele etmiştir. Nasıl tavır göstermiştir Risale-i Nurlar baştan aşağı bunlarla doluyken dümeni halk partisi iktidarına kırmanızın başka izahatı yok çünkü!

  • receb

    1.6.2025 14:12:59

    Bir de üslubunuzdan yani kendiniz gibi eserleri yorumlamayan nur risalelerini okuyan ve talebe olan insanlara yaklaşım tarzınızdan rahatsız oldum.Daha saygılı olmak zorundayız diye düşünüyorum.

  • receb

    1.6.2025 14:11:34

    Oralarda sizin tarif ettiğiniz bir nurculuk çıkmıyor.Siz bilhassa 1990 lı yıllardan sonraki siyasi okumalarda hatalar yaparak bu görüşleri edinmişsiniz.Bir defa her statüko istibdada tekabül etmez.Statüko yani yerleşik düzen hürriyetçi de olabilir olmayabilir de veya hürriyetlerin bazısını sınırlayabilir de.

  • receb

    1.6.2025 14:08:28

    Bu yazıyı Risale i Nur da anlatılan meslek ve meşreb prensipleriyle karşılaştırdığımda problemli görüyorum.Siz üstadın eski dönem eserlerinden bazı alıntılar yaparak Bediüzzamanlı Nurculuk tarifi yaptığınızı düşünebilirsiniz.Oysa ki Bediüzzaman lahika mektuplarında müdafalarda ve eserlerin muhtelif yerlerinde meslek esaslarını belirlemiştir.

  • Mehmet Çetin

    1.6.2025 13:17:57

    Maşaallah, barekallah. Tebrikler, gayet güzel...

  • A. AYDIN

    1.6.2025 13:17:45

    Müthiş bir yazı! Muhalefet edene muhalefeti sevenler nerede? Şimdilik aykırı bir yorum yok!? Hayret! 🫢Oysa "zülf-ü yâre" dokunan bir yazı oldu mu bazı kalemler kımıldanmaya başlardı! 🙂

  • Hasan S

    1.6.2025 12:23:21

    Teşekkürler, inşallah yeniasya hep zalime karşı, mazlumun yanında olacak .Bazıları farklı baksana...

  • Halil

    1.6.2025 11:34:58

    İstibdat, din kisvesi taksa da, bizi aldatamaz, elhamdülillah!!!

  • Necati

    1.6.2025 01:11:43

    Tebrikler muhterem yazar. Tebrikler Yeni Asya. Senin tavizsiz istikrar çizginin bozmaya çalışan, zindıka komiteleri, fesat şebekeleri, dessas münafiklar emellerine ulaşamadı, ulaşamayacak inşallah.

  • Osman Yıldırım

    1.6.2025 00:24:14

    Evet benim anladığım Bediuzzamansız Nurculuk Bediüzzamanın kesinlikle tasvip etmediği siyasalislamcıların desteklenmesi ve hiç bir hatalarını nazara vermeleridir. Yani Bediüzzaman CHP nin tekparti döneminde yaptıkları zulüm ve haksızlıklara karşı çıktığı gibi din adına hak ve hukuk tanımadığı da kabul etmeyeceği gerçeği ortada dururken, Bediuzzamanın yolunda gittiğini iddia eden bazı Nurcuların din adına siyaset yapan hak hukuk ve adalet tanımayıp zulümde 1930 lu yılların CHP sini aratmayan siyasalislamcilara hiç çıkarmayanlar hatta alkışlayanlar Bediüzzamansız Nurculultur diyorum. Yani Bediüzaman zulmü yapan kim olursa olsun zalimliği ni suratına carpardı.Ama şimdi zulmü yapan dindar görünümluyse adeta görmezlikten gelişnmektedir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı