Osmanlı Devleti nihayet Anadolu’ya sıkıştığı zaman başladı istiklâl mücadelesi... 1071’de Malazgirt Ovası’nda, Alp Arslan komutasında kazanılan zafer, Anadolu’nun kapısını açmıştı ehl-i imana...
Selçuklu ile başlayıp Osmanlı ile devam eden zaferler son buldu; nihayet ülkenin çeşitli devlet kuvvetleri ile işgal edilmesine karşı başladı kurtuluş mücadelesi…
Önce ülke çapında “müdafaa-i hukuk cemiyetleri” halinde tecessüm eden gayretler zafere kadar devam etti.
Bediüzzaman Hazretleri’nin, hem Doğu’da gönüllü alay komutanı olarak vazife yaptığı üç yıla yakın mücadelesi hem de daha sonra esaret dönüşü İstanbul’da İngiliz işgaline karşı mücadeleleri Ankara’nın dikkatini çekmiş ve Bediüzzaman Hazretleri Ankara’ya, reisin ısrarlı daveti ile gelip mecliste “hoşamedi” ile karşılanmış, duada bulunmuş.
On maddelik bir beyanname ile zaferden sonraki ülkenin mukadderatının nasıl olması gerektiğini meclise ifade etmiştir… Ordunun gayreti ile kazanılan galibiyeti, siyasi ilmi ve zekası ile şahsına mal eden reis, Lozan’da alınan kararları ülkede tatbik etmiş. Zafer onun şahsına maledilmiş ve yıllarca da umum okullarda böyle anlatılmış.
Şehitlerin ve gazilerin kanları ile kazanılan zafer, şahıs mertebesine indirilmiştir.
Bu durum Bediüzzaman Hazretlerinin yazdığı risaleler ve Nur Talebelerinin gayretleriyle yıllarca dile getirilmiştir.
Emirdağ Lâhikası’nın ilk cildinde bu konulara temas edilir.
Demokratların iktidara gelmesi ile bu tek adam rejimi bir parça zayıflamış, ama ihtilaller ve müdahaleler ile bu seyir devam kısmen devaem etmiştir.
“Tek adam” silsilesi şimdi başka bir versiyon ile devam etmektedir.
Hem de birinci reisin adını dillerden düşürmeden…