Asırların arkasında Harzem ordularının başında din, diyanet, ahlâk, insanlık bilmeyen Moğollara karşı harbeden ve “Benim vazifem Allah yolunda harbetmektir. Galip etmek ve mağlûp etmek Allah’a aittir…” diyen Celâleddin Harzemşah cihad manasındaki harbler için adeta tarihe bir imza atmıştı.
Bir asır öncesinde de inşaat betonlarının ve çukurlarının içerisine atarak bir milyon Fas’lı ve Cezayir’liyi öldüren zalim, gaddar ve gayr-i insanî bir güruh olan Fransızlara karşı, hürriyet ve inanç bağımsızlığı uğrunda cihad eden Ömer Muhtar da bu imzayı şöyle atmıştı: “Allah bana kâfire karşı cihad emretti. Ben ibadeti yerine getirdim. Zafer veya mağlûbiyet, o Allah’ın bileceği bir iştir…”
Ve Bediüzzaman, alevler içerisinde tutuşmuş imanları yanan bütün insanlığı kurtarmak için, onların kurtuluş ve hidayetleri uğrunda şöyle diyordu: “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hâkk’ın vazifesidir…” deyip ekliyordu: “İhlâs ile hareket etmeyi Kur’ân’dan ders almışım…”
İmanın, tahkiki imanın; kuvvetli ve sarsılmaz bir imanın mü’min ve muvahhid bir Müslümana kazandıracağı, en büyük ikrâm ve hal, şeytana ve şeytanlaşmış olan ehl-i küfre karşı imanî, Kur’ânî, İslâmî bir cehd ve azimdir.
Rabbim bizleri bu zamanda bu cehd ve azmi kazandıracak Kur’ânî, imanî, İslâmî muhteşem bir tefsir olan Risale-i Nurlar’ı okumak, anlamak ve tesirlerini hayatımızda İslâm kahramanları gibi yaşayarak göstermek nasip etsin inşallah.