Asya’nın bahtını, İslâmiyet’in taliini açacak, yalnız meşrûtiyet ve hürriyettir. Fakat Şeriat-ı Garranın terbiyesinde kalmak şartıyla…
Tenbih: Mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir.
Muhakemat, s. 53
***
Hem de mana-yı meşrûtiyete ibtilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya’nın ve âlem-i İslâmın istikbalde terakkîsinin birinci kapısı meşrûtiyet-i meşrûa ve Şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve tâli ve taht ve baht-ı İslâmın anahtarı da meşrutiyetteki şûrâdır. Zira şimdiye kadar üç yüz yetmiş milyon İslâm ecânibin istibdad-ı manevîsi altında eziliyordu. Şimdi hâkimiyet-i İslâmiye, âlemde, bahusus bundan sonra Asya’da hükümferma olduğu halde her bir ferd-i Müslüman hâkimiyetin bir cüz-ü hakikîsine mâlik olur. Ve hürriyet üç yüz yetmiş milyon İslâmı esaretten halâs etmeye bir çare-i yegânedir. Farz-ı muhâl olarak; burada yirmi milyon nüfus, tesis-i hürriyette çok zarardide olsalar da feda olsunlar. Yirmiyi verir, üç yüzü alırız.
Yazık! Eyvahlar olsun! Bizdeki unsurlar, ırklar, hava gibi muhtelittir. Su gibi memzuç olmamışlar.
İnşaallah, elektrik-i hakaik-ı İslâmiyetle imtizâc ederek, ziya-i maarif-i İslâmiye hararetiyle kuvvet tevlid ederek bir mizac-ı mutedile-i adalet vücuda gelecektir.
Yaşasın meşrûtiyet-i meşrûa! Sağ olsun hakikat-ı Şeriat terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet!
B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, İlk Hayatı, Tembih, s. 87
***
Evet, nasıl ki nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi; en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûra-i hakikiyeyi yapmamasıdır.
Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûrâdır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrayı yapmaları lâzımdır. Ki üç yüz, belki dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdadların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak; meşveret-i şer’iye ile, şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir. Ki o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip, Garb medeniyet-i sefihânesindeki seyyiatı atmaktır.
B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, İlk Hayatı, s. 111
LÛGATÇE:
mizac-ı mutedile-i adalet: Adaletin sevimli ve yumuşak yapısı, huyu.
ecânib: Yabancılar.
istibdad-ı manevî: Manevî baskı.
mehasin-i medeniyet: Medeniyetin güzellikleri.
memzuç: Mezc olunmuş, farklı özelliklerin birbirine geçip kaynaşmasıyla oluşmuş karışım.
miftah: Anahtar.
muhtelit: Karışık, farklı nitelikteki unsurların bir arada bulunması, karma halde olması.
Şeriat-ı Garra: Parlak ve nurlu şeriat; İslâm dini.
tâli: Kısmet, baht, talih.
terakkî: İlerleme, gelişme.
ziya-i maarif-i İslâmiye: İslâmî bilgi ve eğitimin ışığı.