"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir Cumhuriyet Bayramında, hapishanenin penceresinde...

Risale-i Nur'dan
28 Ekim 2022, Cuma
Üçüncü Mesele

Gençlik Rehberi’nde izahı bulunan ibretli bir hâdisenin hülâsası şudur:

Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden, manevî bir sinema ile, elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında, çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden, sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Kat’î müşahede ettim, onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular; ben dedim: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”

Evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hâl-i hâzırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse idi, şimdiki güldüklerine ve gayr-i meşru keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.

Ben, o Eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken sefahet ve dalâleti tervîc eden bir şahs-ı manevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi:

“Biz hayatın her bir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.”

Ben de cevaben dedim:

“Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalâlet ve sefahete atılıyorsun, kat’iyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle, bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve ma’dumdur ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyla ve dalâlet yoluyla senin başına ve varsa ve ölmemiş ise kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça pek kısa bir zamandaki cüz’î lezzetini imha ettiği gibi; gelecek istikbal zamanı dahi, itikadsızlığın cihetiyle yine ma’dum ve karanlıklı ve ölü ve dehşetli bir vahşetgâhtır. Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hâzıra uğrayan bîçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından, mütemadiyen akıl alâkadarlığıyla senin imansız başına hadsiz elîm endişeler yağdırıyor. Senin sefihâne cüz’î lezzetini zîr ü zeber eder...”

Devamı için bknz:

Şualar, On Birinci Şua, Üçüncü Mesele, s. 222

LÛ­GAT­ÇE:

ehl-i dalâlet: dalâlet ehli; yoldan çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.

ehl-i sefahet: sefihler, gayr-i meşru zevkler içerisinde olanlar.

hâl-i hâzır: şimdiki durum, şimdiki zaman.

ma’dum: yok olan, mevcut olmayan, bulunmayan.

tervîc: revaç verme, kıymet ve değerini arttırma.

zaman-ı hâzır: şimdiki zaman.

zîr ü zeber etmek: altüst etmek.

Okunma Sayısı: 2072
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    28.10.2022 11:43:28

    Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım. Karşımızda genç bir kız var. “Yanıyor!” Ne yapardınız? Tabi ki, hemen o yangını söndürmeye çalışırdınız. Hatta bu davranış için karşınızda insan olması da gerekmez. Küçük bir kuş, kedi veya herhangi bir hayvan da olsa yanan bir canlıya kayıtsız kalamazdınız. Üstad’ın kırk elli genç kızın kabirde azap görmesini ve hüngür hüngür ağlamasını düşünelim mi? Bu hadisenin şefkatli yüreğine verdiği acıyı hayal edebiliyor musunuz? Daha fazla bu vakıanın yaşanmaması için söylediği “Evet, gördüğüm hakikattır, hayal değil.” cümlesi umarım intibaha gelmemize vesile olur. Aslında bu cümle “masal, roman veya hikâye anlatmıyorum; gördüğüm hakikati anlatıyorum” feryadıdır. Gençlerimizin halini düşündükçe bu feryada kulak verme zamanı gelmedi mi? İlk adım olarak fiilî ve kavlî duâlarımızı yaparak başlamaya ne dersiniz?

  • Cenk Çalık

    28.10.2022 11:42:46

    Sırf bu şefkati gösteremediğimiz için belki de milyonlarca gencimizi ateşe atmıyor muyuz? Günahlar içinde yuvarlanan bir insana nasıl yaklaşmamız hususunda ciddî bir metot sunmuyor mu? “Günah işledi, hak etti!” demek sorunlarımıza çare olmuyor. Asıl mesele ateşe göndermek değil, ateşten kurtarmaya vesile olmaktır. Bunun içinde “günahkârla!” değil, “günahla!” mücadele etmek gerekiyor. Bu maya hepimizin içinde var. Biraz tefekkür etmek, dikkat etmek çoğu zaman yeterli olur. Bilhassa Risale-i Nur okurken bu dikkati ve düşünmeyi en yüksek noktaya çıkarmalı ve gazete okur gibi okumamalıyız. Ne demek istediğimizi daha net açıklamaya çalışalım. Yukarıdaki paragrafı okuyup buraya kadar geldiğinize göre kendinizi nasıl hissettiğinizi sorabilir miyiz? Hissiyatınızda bir değişim oldu mu? Daha üzgün müsünüz? Ağlamaklı bir halet-i ruhiye içine girebildiniz mi?

  • Cenk Çalık

    28.10.2022 11:42:16

    Yaşanmış hadiseler insana kurgudan ziyade tesir eder. Sanırım yukarıda pasajı her okuyuşumuzda rikkatimize dokunmasının bir sebebi de budur. Senaryosu gerçek hayat hikâyelerinden alınan filmlerin daha başarılı ve tesirli olduğu bilinen bir gerçektir. Aslında hadise güzel başlıyormuş gibi görünüyor. Bayram, genç kızlar, raks etme gibi kelimeler insanın nefsine hoş geliyor. Tam burada Üstad, “ana!” değil, o andaki “sonuçlara!” dikkat çekiyor. Meğer ki o gülmelerin neticesi ağlamakmış. O sevinçlerin sonu azapmış. Ne hazin sahne değil mi? Genç kızların gülerken, Üstadın ağlaması. Üstelik bu ağlama kendi günahlarına değil, o gülen genç kızların günahlarının olması üzerinde düşünmemiz gerekmez mi? Mesleğimizin dört esasından biri olan şefkatin nasıl yaşanılacağını gösteren ibretli bir vakıa değil mi?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı