Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil; Cehennem dahi lüzumsuz değil.
HAKİKAT ÇEKİRDEKLERİ’NDEN:
34. Desâtir-i hikmet, nevâmis-i hükümetle; kavânin-i hak, revâbıt-ı kuvvetle imtizaç etmezse, cumhur-u avamda müsmir olamaz.
35. Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş. Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Cihada, bağy ismi takılmış. Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.
36. Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.
37. Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştahasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.
38. Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil; Cehennem dahi lüzumsuz değil.
39. Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu ve mahviyet iken, tahakküm ve tekebbüre sebep olmuştur. Fukaranın aczi, avâmın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken, esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.
40. Bir şeyde mehâsin ve şeref hâsıl oldukça, havassa peşkeş ederler. Seyyiat olsa, avâma taksim ederler.
41. Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.
42. Bütün ihtilâlât ve fesadın asıl madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve membaı, tek iki kelimedir.
Birinci kelime: “Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne.”
İkinci kelime: “İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim.”
Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devâsı var ki, o da vücub-u zekâttır. İkinci kelimenin devâsı hurmet-i ribâdır. Adalet-i Kur’âniye âlem kapısında durup, ribâya “Yasaktır, girmeye hakkın yoktur” der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müthişini yemeden dinlemeli.
43. Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira, beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.
44. Tarik-i gayr-ı meşrû ile bir maksadı takip eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür. Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşrû muhabbetin âkıbetinin mükâfâtı, mahbubun gaddârâne adâvetidir.
45. Maziye, mesâibe kader nazarıyla; ve müstakbele, meâsîye teklif noktasında bakmak lâzımdır. Cebir ve İtizal, burada barışırlar.
46. Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cezâa iltica etmemek gerektir.
47. Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir.
48. Öyle zaman olur ki, bir kelime bir orduyu batırır, bir gülle otuz milyonun mahvına sebep olur. (HAŞİYE) Öyle şerâit tahtında olur ki, küçük bir hareket, insanı âlâ-yı illiyyîne çıkarır. Ve öyle hâl olur ki, küçük bir fiil, insanı esfel-i sâfilîne indirir.
49. Bir tane sıdk, bir harman yalanları yakar. Bir tane hakikat, bir harman hayalâta müreccahtır. “Her sözün doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil.”
50. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
51. İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir.
52. Eskiden beri i’lâ-yı kelimetullahı ve beka-yı istiklâliyeti ve İslâm için farz-ı kifaye-i cihadı deruhte ile kendini, yekvücut olan âlem-i İslâma fedaya vazifedar ve hilâfete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir. Zira şu musibet, maye-i hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişafını harikulâde tâcil etti.
53. Hıristiyanlığın malı olmayan mehâsin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedennîyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.
54. Paslanmış bîhemtâ bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtır.
55. Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür.
HAŞİYE: Sırp bir neferin Avusturya Veliahtına attığı bir tek gülle, eski Harb-i Umumîyi patlattırdı, otuz milyon nüfusun mahvına sebep oldu.
Mektubat, s. 456, yeni s. 798