[“Reddü’l-Evham” başlıklı Makaleden Bir Bölüm]
18-19 Mart 1325, Volkan, Sayı: 90-91.
İttihad-ı Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) cemaatine isnad ettikleri dokuz evham-ı fasideyi reddedeceğim.
(.....)
Yedinci Vehim: “İttihad-ı İslâm cemaati, sair cemiyet-i diniye ile şakku’l-asâdır; rekabet ve münaferatı intâc eder.”
Elcevap: Evvelâ: Umûr-u uhreviyede haset ve müzahemet ve münakaşa olmadığından, bu cemi- yetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.
Sâniyen: Muhabbet-i din sâikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şart ile umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz:
Birinci şart: Hürriyet-i şer’iyeyi ve asayişi muhafaza etmektir.
İkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak. Birinde hata bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemaya havale etmektir.
Sâlisen: İ’lâ-yı kelimetullahı hedef-i maksat eden cemaat, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz; zira nifaktır. Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir şeye feda olunmaz. Nasıl Süreyya yıldızları süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i hakikate “püf, püf” eden, divaneliğini ilân eder.
Ey Dinî Cerideler! Maksadımız: Dinî cemaatler maksatta ittihad etmelidirler. Mesâlikte ve meşreblerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettirir.
Sekizinci Vehim: “Ehl-i ittihad-ı İslâm olan buradaki cemaate, manen gibi sureten de intisap edenlerin ekserîsi avâm, bir kısmı da meçhulü’l-hâl olduğundan, fitne ve ihtilâfı îmâ ediyor.”
Elcevap: Belki ağraza adem-i müsaadesine binaendir. Hem de madem maksadı ittihad ve i’lâ-yı kelimetullahtır; teşebbüsat ve harekâtı da ibadettir. İbadet camiinde şah ve geda birdir, müsâvât hakikî düsturdur, imtiyaz yoktur. Zira en ekrem, en müttakîdir; ve en müttakî, en mütevazıdır.
Binaenaleyh, manen asıl hakikat, ittihada intisap ile beraber, sureten onun numunesi olan bu uhrevî ve sırf dinî cemaate intisap ile teşerrüf edecek; yoksa şeref vermeyecektir. Bir katre, bahr-i ummanı tezyid edemez. Hem de, bir günah-ı kebîre ile imandan çıkmadığı gibi; şems garbdan tulû etmediğinden, tevbenin kapısı da açıktır. Bir testi müteneccis su, bir denizi tencis etmediği gibi, kendi de temizlendiğinden, şimdi bu numune-i ittihada intisap eden adama şartımız olan, “sünnet-i Nebeviyeyi (aleyhissalâtü vesselâm) ihya ve evâmirine imtisal ve nevahîden içtinab ve asayişe ilişmemek.” Elinden gelse azm-i kat’î ile dâhil olan bazı meçhulü’l-hâl olanlar, bu hakikat-i âliyeyi lekedar etmez. Zira, kendi lekedar olsa da, imanı mukaddestir; rabıta da imandır. Bu ünvan-ı mukaddese böyle bahane ile leke sürmek, İslâmiyet’in kıymet ve ulviyetini bilmemekle beraber, kendini ah- maku’n-nâs ilân etmektir.
Numune-i ittihad olan cemaatimize, sair cemiyât-ı dünyeviyeye kıyasen leke sürmeyi, tariz etmeyi, cemî kuvvetimizle reddederiz. İstifsar tarîkıyla bir itirazları olursa cevaba hazırız. İşte meydan!
Benim dâhil olduğum cemaat, burada tafsil ettiğim ittihad-ı İslâm’dır. Yoksa, muterizlerin bâtıl tevehhüm ettikleri cemiyet-i mü- tehayyile değildir.
Bu dinî heyet efradı, şarkta olsa, garbda olsa, cenubda olsa, şimalde olsa, beraberiz.
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 61-63
LÛGATÇE:
cemiyet-i mütehayyile: Hayalî cemiyet.
evham-ı faside: Asılsız, boş kuruntular.
intâc: Netice verme, sonuçlandırma.
ittihad-ı İslâm: Yeryüzündeki bütün Müslümanların mânevî birlikteliği.
muteriz: İtiraz eden, karşı çıkan.
münaferat: Birbirinden nefret etmeler.
şakku’l-asâ: Bölünmeye ve ayrılığa sebep olma.
tevehhüm: Olmayan bir şeyi var zannetmekle kuruntu etme.