Cenab-ı Hakk’ın canlı mahlûkata bastığı hayat hâteminin gayr-i mütenâhî nakış ve keyfiyetlerinden bir numuneyi göstereceğiz.
Şöyle ki: Nasıl ki suyun katrelerinden, şişenin parçalarından tut, seyyar yıldızlara kadar şeffaf veya şeffaf gibi her şeyde şemsin cilvelerinden şemse mahsus bir turra, bir cilve bulunur.
Kezalik, Şems-i Ezelî’nin de bütün canlı mahlûkatta “ihya ve nefh-i hayat” cihetiyle bir tecelli-i ehadiyeti vardır ki, bütün esbab iktidar ve ihtiyâr sahibi oldukları farz edilse dahi, o sikkenin ne mislini ve ne taklidini, ne münferiden ve ne müçtemian yapmaktan âcizdirler. Buna binaen, şeffaf şeylerde görünen o timsaller şemsin timsali olup, şemsten o şeffaf şeylere in’ikâs etmiş olduklarına hükmedilmediği takdirde, o sayısız katrelerde ve zerrelerde, her birisinde hakikî bir şemsin maddesiyle mevcut bulunduğuna hükmetmek lâzım gelir.
Kezalik, Şems-i Ezelî’nin şuâlar menzilesinde olan tecelli-i esmasının nokta-i merkeziyesi olan hayat, Şems-i Ezelî’ye isnad edilmediği takdirde, bir sineğe, bir çiçeğe varıncaya kadar her bir zîhayatta nihayetsiz bir kudret, muhit bir ilim, mutlak bir irade gibi, Vâcibü’l-Vücud’dan maada hiçbir şeyde vücudu mümkün olmayan sair sıfatların mevcut olmasına cahilâne, ahmakane, gülünç bir bâtıl hüküm lâzım gelir. Ve aynı zamanda, şu bâtıl hükümle, her bir zerreye ve her bir sebebe bir ulûhiyet-i mutlakayı isnad etmekle sayısız şerikleri ispat etmek mecburiyeti hâsıl olur.
Maahâzâ, tohum olacak bir habbe veya bir çekirdekteki garip, acib, muntazam vaziyete bakınız ki, o habbe, tohumu olacak cismin bütün eczasıyla münasebettar olduğu gibi, nev’iyle, yani ebna-i cinsiyle de ve bütün mevcudatla da münasebetleri vardır. Ve onlara karşı o münasebetleri nisbetinde vazifeleri vardır. Eğer o tohumcuk habbenin Kadîr-i Mutlak’tan nisbeti kesilip kendi nefsine isnad edilirse, yani kendi kendine olmuştur denilirse, her bir tohumda, her şeyi görecek bir gözün ve her şeye muhit bir ilmin bulunmasını itikad etmek lâzım gelir.
Bu ise sâbık temsilde her bir şeffaf zerrede hakikî bir şemsin vücudunu iddia etmek gibi, gülünç bir hamakattir.
Mesnevî-i Nuriye, Lem’alar, s. 24
LÛGATÇE:
ebna-yı cins: Kendi cinsinden olanlar.
esbab: Sebepler, vasıtalar.
gayr-ı mütenâhî: Sonsuz.
hâtem: Mühür, damga.
ihya: Canlandırma, diriltme, hayat verme.
in’ikâs: Aksetme, yansıma.
menzile: Durum, derece.
nefh-i hayat: Hayat üflemek.
nokta-i merkeziye: Merkez nokta.
şems: Güneş.
Şems-i Ezelî: Ezelî güneş; varlığının başlangıcı olmayan ve her şeyi nurlandıran Cenab-ı Hak.
şuâ: Işın.
tecelli-i ehadiyet: Cenab-ı Hakk’ın her bir şeyde bütün isimlerinin tecellisi etmesi manasındaki birliği.
tecelli-i esma: İsimlerin tecellisi, Cenab-ı Hakk’a ait isimlerin kâinat ve mahlûkat üzerinde görülen tecellisi, görüntüsü.
ulûhiyet-i mutlaka: Mutlak ilâhlık.