Sen öyle bir zaafiyet, âcz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür.
İ’lem Ey Mağrur, Mütekebbir, Mütemerrid Nefis!
Sen öyle bir zaafiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür.
Mesnevî-i Nuriye, Hubab, s. 100
***
İ’lem Eyyühe’s-Said!
Nedir bu gurur ve nedir bu gaflet? Nedir bu haşmet, nedir bu istiğna, nedir bu azamet? Elindeki ihtiyâr, bir kıl kadardır; ve iktidarın bir zerre kadardır. Ve hayatın söndü, ancak bir şu’le kaldı. Ömrün geçti, şuurun söndü, bir lem’a kaldı. Şöhretin gitti, ancak bir an kaldı. Zamanın geçti, kabirden başka mekânın var mı? Bîçare aczine ve fakrına bir had var mı? Emellerin nihayetsizdir, ecelin yakındır. Evet, böyle acz ve fakrınla, iktidar ve ihtiyârdan hâlî bir insanın ne olacak hali? Hazâin-i rahmet sahibi Hâlık-ı Rahmani’r-Rahîm’e, böyle bir acz ile itimad etmek lâzımdır. O’dur herkese nokta-i istinad, O’dur her zayıfa cihet-i istimdad.
Mesnevî-i Nuriye, Hubab, s. 109
***
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Acz, nidanın madenidir; ihtiyaç duânın menbaıdır.
Feyâ Rabbî, yâ Hâlıkî, yâ Mâlikî! Seni çağırmakta hüccetim hâcetimdir. Sana yaptığım duâlarda uddetim fâkatimdir, vesilem fıkdan-ı hile ve fakrımdır, hazinem aczimdir, re’sü’l-malım emellerimdir, şefîim Habibin Aleyhissalâtü Vesselâm ve rahmetindir. Affeyle, mağfiret eyle ve merhamet eyle, yâ Allah, yâ Rahman, yâ Rahîm! Âmin.
Mesnevî-i Nuriye, Hubab, s. 120
***
[İnsan,] kendi nefsinde, torbasında kusur, naks, acz, fakrdan maada bir şeyi bırakmamalıdır. Bütün mehasin, iyilikler, Fâtır-ı Hakîm tarafından in’am edilen nimetler olup, hamdi iktiza eder; fahri istilzam etmediklerini itikad ve telâkki edilmelidir. Bu mertebede onun tezkiyesi, kemalinin adem-i kemalinde, kudretinin aczinde, gınâsının fakrında olduğunu bilmekten ibarettir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 228
***
“Ey insanlar, hepiniz Allah’a muhtaçsınız.” (Fatır Sûresi: 15.)
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur. İnsana tevdi edilen açlıkla nimetlerin lezzetleri tebarüz ettiği gibi, insandaki kusur, kemâlât-ı Sübhaniye derecelerine bir mirsaddır. İnsandaki fakr, gınâ-i rahmetin derecelerine bir mikyastır. İnsandaki acz, kudret ve kibriyasına bir mizandır. İnsandaki tenevvü-ü hâcât, envâ-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir. Öyle ise fıtratından gaye, ubudiyettir. Ubudiyet ise dergâh-ı izzetine kusurlarını “Estağfirullah” ve “Sübhanallah” ile ilân etmektir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 242
LÛGATÇE:
adem-i kemal: Kemalsizlik.
envâ-ı niam ve ihsanat: Nimetlerin ve ihsanların çeşitleri.
fâkat: Yoksulluk, fakirlik, muhtaçlık.
Fâtır-ı Hakîm: Her şeyi hikmetle ve benzersiz bir şekilde yaratan Allah.
fıkdan-ı hile: Hilesizlik.
hazâin-i rahmet: Rahmet hazineleri.
hüccet: Delil, belge.
istiğna: İhtiyacını arz etmemek, el açmamak.
İ’lem Eyyühe’s-Said: Müellifin “Bil ki ey Said!” şeklinde kendine hitabı.
lem’a: Parıltı.
maada: -den başka bir şey.
mehasin: İyilikler, güzellikler.
mirsad: Gözlemleme yeri, gözlemeye yarayan şey.
mütekebbir: Kibirli, büyüklenen.
mütemerrid: İnatçı.
nokta-i istinad: Dayanak noktası.
re’sü’l-mal: Sermaye.
şu’le: Işık, parıltı.
şefî: Şefaatçi.
tenevvü-ü hâcât: İhtiyaçların çeşitliliği.
ubudiyet: Kulluk, ibadet etmek.
uddet: Hazırlık; eldeki malzeme, teçhizat.