Yeni Dünyanın en meşhur feylesofu demiş ki:
“İslâmiyet çıktığı zaman âteş-i cevval gibi, odun parçalarına benzer sair edyan ve efkârı bel’ etti. On iki asırda iki yüz milyonun rehber-i hayatı olmuş ve o hakaik-ı ulviye müsademat-ı âleme karşı hâsiyetini ve hakikatini muhafaza etmekle şimdi mir’at-ı mücellâ gibi Muhammed-i Arabî’yi nazarımızda tecessüm ettiriyor.”
Elhâsıl: Bir hazine-i cevahire mâlik olduğumuz halde, Avrupa’ya ahkâmda izhar-ı fakr, ahlâkta dilencilik etmek din-i İslâm’a büyük bir hıyanettir ve hayat-ı millete kastetmektir. Dünya için din feda olmaz, berâhin-i akliye üzerine müesses olan din-i İslâm, başka dine kıyas olunmaz.
Evet, Avrupa’dan ahz u iktibasa muhtacız. İhtiyacımız idare-i mülk ve tanzim-i kuvâ-yı harbiye-i bahriyeden ve fünun-u sanayiden işimize yarayanlarıdır (dinimizin emriyle). Avrupa da bizden yalnız adaleti ister ve medeniyeti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın. Bu iki esasa Şeriatımız müessis ve külliyetiyle nâzırdır.
Zaaf-ı diyanetle uhuvvet ve hürriyet ve medeniyet, bataklık ve müteaffin sulardan zehirlenmiş çiçek ve meyvelere benzer. Acaba Şeyheyn ü Ömereyn ve Harun u Me’mun ve Endülüs’teki Emevîler, zaaf-ı dinle mi terakkî ettiler? Zaman-ı salifte âlemde hükümferma olan istibdadın pederi vahşet olduğu halde, sadr-ı evvelin hürriyet ve adalet ve müsâvâtları bürhan-ı bâhirdir ki, Şeriat-ı Garra, hürriyet-i hakkı ve adaleti ve ibadetteki müsâvâtıyla iman olunan müsâvât-ı hukuku cemî-i revâbıt ve levazımatıyla câmîdir.
Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 34
LÛGATÇE:
âteş-i cevval: Hareketli ateş.
bel’ etmek: Yutmak, ortadan kaldırmak.
berâhin-i akliye: Aklî deliller.
câmî: Toplayan, içine alan.
cemî-i revâbıt: Bütün rabıtalar, bağlar.
edyan: Dinler.
hazine-i cevahir: Cevherlerin hazinesi.
mir’at-ı mücellâ: Cilâlanmış, parlak ayna.
müsademat-ı âlem: Âlemdeki çarpışmalar.
müsâvât-ı hukuk: Hukuktaki eşitlik.
sadr-ı evvel: İslâm’ın ilk döneminde yaşayanlar.
Şeyheyn ü Ömereyn: İlk iki halife (Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer) ve iki Ömer (Ömer b. Hattab ile Ömer ibni Abdülaziz.)
zaman-ı salif: Geçmiş zaman.