Mi’rac meselesi, erkân-ı imaniyenin usulünden sonra terettüb eden bir neticedir ve erkân-ı imaniyenin nurlarından meded alan bir nurdur.
Erkân-ı imaniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı elbette bizzat ispat edilmez. Çünkü Allah’ı bilmeyen, peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semavatın vücudunu inkâr eden adamlara Mi’racdan bahsedilmez. Evvelâ o erkânı ispat etmek lâzım geliyor. Öyle ise biz, Mi’racda istib’âd ile vesveseye düşen bir mü’mini muhatap ittihaz ederek, ona karşı beyan edeceğiz. Ara sıra makam-ı istimada olan mülhidi nazara alıp serd-i kelâm edeceğiz.[...]
Bu sırr-ı azîmin Dört Esası var:
Birincisi: Mi’racın sırr-ı lüzumu nedir?
İkincisi: Hakikat-i Mi’rac nedir?
Üçüncüsü: Hikmet-i Mi’rac nedir?
Dördüncüsü: Mi’racın semerat ve faydası nedir?
BİRİNCİ ESAS:
Mi’racın sırr-ı lüzumu
Meselâ, deniliyor ki:
“Cenab-ı Hak ‘Ona şah damarından daha yakın (Kaf Suresi: 16)’dır, her şeye her şeyden daha yakındır, cisimden, mekândan münezzehtir. Her velî, kalbi içinde Onunla görüşebilir. Neden dolayı velâyet-i Ahmediye (asm), Mi’rac gibi uzun bir seyahatin neticesinden sonra, her velînin kendi kalbinde muvaffak olduğu münâcâta muvaffak oluyor?”
Elcevap: Şu sırr-ı gàmızı iki temsil ile fehme takrîb ediyoruz. On İkinci Söz’ün sırr-ı i’câz-ı Kur’ân ve sırr-ı Mi’rac hakkında olan şu iki temsili dinle:
Birinci Temsil: Bir sultanın iki çeşit mükâlemesi, sohbeti, görüşmesi vardır; iki tarzda hitabı, iltifatı vardır.
Birisi, âmî bir raiyetiyle cüz’î bir iş için, hususî bir hâcete dair, has bir telefonla sohbet etmektir.
Diğeri, saltanat-ı uzmâ ünvanı ile ve hilâfet-i kübra namıyla ve hâkimiyet-i amme haysiyetiyle ve evâmirini etrafa neşir ve teşhir maksadıyla, o işlerle alâkadar bir elçisiyle veya o evâmir ile münasebettar büyük bir memuru ile konuşmaktır, sohbet etmektir ve haşmetini izhar eden ulvî bir fermanla bir mükâlemedir.
İşte “En yüce sıfatlar Allah’a mahsustur. (Nahl Suresi: 60)” şu temsil gibi, şu kâinat Hâlık’ının ve Mâlikü’l-Mülk ve’l-Melekût’un ve Hâkim-i Ezel ve Ebed’in iki tarzda mükâlemesi, sohbeti, iltifatı vardır: Birisi cüz’î ve has, diğeri küllî ve âmm. İşte Mi’rac, velâyet-i Ahmediyenin (asm) bütün velâyatın fevkinde bir külliyet, bir ulviyet suretinde bir tezahürüdür ki, bütün kâinatın Rabbi ismiyle, bütün mevcudatın Hâlık’ı ünvanıyla Cenab-ı Hakkın sohbetine ve münâcâtına müşerrefiyettir.
Sözler, 31. Söz, s. 631-34
LÛGATÇE:
erkân-ı imaniye: imanın esasları, temel rükünleri, şartları.
evâmir: emirler, kanunlar.
feh(i)m: anlayış.
istib’ad: akıldan uzak görme.
makam-ı istima: dinleme yeri.
Mâlikü’l-Mülk-ü Ve’l-Melekût: görünen ve görünmeyen her şeyin tek sahibi olan Allah.
mükâleme: karşılıklı konuşma.
semerat: neticeler, meyveler.
serd-i kelâm: söz söyleme.
sırr-ı gàmız: ince sır, anlaşılması zor mesele.
sırr-ı lüzum: gerekliliğin sırrı, gerekli olma sebebi.
takrib: yaklaştırma.
terettüb: sıralanma; netice olarak çıkma.
velâyet-i Ahmediye: Peygamberimizin (asm) velîliği.