İnsan-ı gafil, küfran-ı nimet ile ne derece hasarete düştüğünü, çok cihetlerden yalnız bir vechini söyleyeceğiz. Şöyle ki:
Lezzetli bir nimeti insan yese, eğer şükür etse, o yediği nimet, o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur. Verdiği lezzet ile, Cenab-ı Hakkın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle büyük ve daimî bir lezzet ve zevk veriyor. Bu gibi manevî lübleri ve hülâsaları ve manevî maddeleri ulvî makamlara gönderip, maddî ve tüflî (posa) ve kışrî, yani vazifesini bitiren ve lüzumsuz kalan maddeleri füzûlât olup aslına, yani anâsıra inkılâb etmeye gidiyor. Eğer şükür etmezse, o muvakkat lezzet, zeval ile, bir elem ve teessüf bırakır ve kendisi dahi kazurat olur. Elmas mahiyetindeki nimet, kömüre kalbolur. Şükür ile, zâil rızıklar, daimî lezzetler, bâkî meyveler verir. Şükürsüz nimet, en güzel bir suretten çirkin bir surete döner. Çünkü o gafile göre rızkın akıbeti, muvakkat bir lezzetten sonra füzûlâttır.
Evet, rızkın aşka lâyık bir sureti var. O da şükür ile o suret görünür. Yoksa ehl-i gaflet ve dalâletin rızka aşkları bir hayvanlıktır. Daha buna göre kıyas et ki ehl-i dalâlet ve gaflet ne derece hasaret ediyorlar.
Envâ-ı zîhayat içinde en ziyade rızkın envâına muhtaç, insandır. Cenab-ı Hak insanı bütün esmasına câmi’ bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharatını tartacak, tanıyacak cihazata malik bir mu’cize-i kudret ve bütün esmasının cilvelerinin vaziyetlerinin inceliklerini mizana çekecek aletleri hâvî bir halife-i arz suretinde halk etmiştir. Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddî ve manevî rızkın hadsiz envâına muhtaç etmiştir. İnsanı, bu camiiyete göre en a’lâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vasıtası, şükürdür. Şükür olmazsa, esfel-i safilîne düşer, bir zulm-ü azîmi irtikâb eder.
Elhâsıl, en a’lâ ve en yüksek tarik olan tarik-ı ubudiyet ve mahbubiyetin dört esasından en büyük esası şükürdür ki o dört esas şöyle tabir edilmiş:
“Der tarik-ı aczmendî lâzım âmed çâr çîz:
Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!”
Mektubat, s. 427
LÛGATÇE:
envâ-ı zîhayat: canlı türleri.
çâr çîz: dört şey.
hasaret: zarar.
irtikâb etmek: işlemek, yapmak.
küfran-ı nimet: Cenab-ı Hakkın ihsan ettiği nimetlere karşı şükürsüzlük.
lâzım âmed: lâzım gelir.
lüb: öz.
müddeharat: depolanmış şeyler.
tarik-ı aczmendî: Cenab-ı Hakka karşı acz ve fakrını hissetme ve bunu bildirme yolu.
tarik-ı ubudiyet ve mahbubiyet: Allah’a kulluk ederek Onun sevgisini kazanma yolu.
uhrevî: ahirete yönelik.
zâil: sona eren.