Zatınızın şahsıma karşı haddimden pek çok ziyade hüsn-ü zannınızı, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi namına kabul edebilirim. Yoksa kendimi o makamlarda görmek benim haddim değil.
Hem Risale-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir; Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır. Risale-i Nur, bu hizmeti lillâhilhamd en müşkül ve ağır zamanlarda yapmış ve yapıyor.
Risale-i Nur dairesi, Hazret-i Ali ve Hasan ve Hüseyin’in (r.anhüm) ve Gavs-ı A’zam’ın (ks) –ihbârât-ı gaybiyeleriyle– şakirdlerinin bu zamanda bir dairesidir. Çünkü Hazret-i Ali, üç keramet-i gaybiyesiyle Risale-i Nur’dan haber verdiği gibi, Gavs-ı A’zam (ks) da kuvvetli bir surette Risale-i Nur’dan haber verip tercümanını teşcî etmiş. Bu mahrem dört risale, Keramet-i Aleviye ve Gavsiyeye ait dört risale inşaallah bir vakit size gönderilebilir. Mahkeme ehl-i vukufu, onlara itiraz edememiş. Yalnız “Bu yazılmamalıydı” diye küçük bir tenkit etmişler. Ben de cevap verdim, onlar sustular. Zaten Üveysî bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı A’zam’dan (ks) ve Zeynelâbidîn (ra) ve Hasan, Hüseyin (ra) vasıtasıyla İmam-ı Ali’den (ra) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir.
[......]
Hem ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatim yoktur. Fakat küçük, ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca, dağ gibi bir ağacı halk etmek kudret-i İlâhiyenin şe’nlerindendir ve âdetidir ve azametine delildir.
Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nur’u senadan maksadım, Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîm’ime hadsiz şükür olsun ki, kendimi kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmareyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış.
Evet, kabir kapısında bekleyen bir adam, arkasındaki fânî dünyaya riyakârâne bakması, acınacak bir hamakattır ve dehşetli bir hasarettir. Cenab-ı Hak, beni böyle hasaretlerden muhafaza eylesin, amin!
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua eder ve dualarını rica ederiz.
Emirdağ Lahikası, 37. mektup, s. 96-98
LÛGATÇE:
ehl-i vukuf: bilirkişi.
halk etmek: yaratmak, yoktan var etmek.
ihbârât-ı gaybiye: gaybî haber vermeler; geçmiş veya gelecek zamana ait verilen haberler.
Keramet-i Aleviye ve Gavsiye: Hz. Ali (ra) ve Gavs-ı A’zam Abdülkadir-i Geylânî’nin (ks) kerametleri.
şakird: talebe.
şe’n: bir şeyin gereği olan hal, durum; nitelik, şan.
teşcî etmek: cesaretlendirmek.
Üveysî: Üveysî tarz; Veysel Karanî Hazretleri gibi kalbî bağlılık ve muhabbetle yaşayan; Veysel Karanî gibi sevdiği ve kendisine bağlı olduğu zatı görmeden, gaybî olan sevgi ve bağlılık.