İsm-i Ferd’in cilve-i a’zamı güneş gibi zâhir olmakla beraber, vücub derecesinde bir makuliyet ve hadsiz bir kolaylıkla kabul edilir. Ve o cilvenin muhalifi ve zıddı olan şirk, nihayet derecede müşkül ve akıldan gayet derecede uzak, belki muhal ve mümteni derecesinde olduğunu ispat eden çok bürhanlar, Risale-i Nur’un eczalarında beyan edilmiş. Şimdilik o delillerdeki o noktaların tafsilâtını o risalelere havale edip, yalnız üç noktasını burada beyan edeceğiz.
Birincisi: Onuncu ve Yirmi Dokuzuncu Sözlerin âhirlerinde icmalen ve Yirminci Mektub’un âhirinde tafsilen, gayet kat’î bürhanlar ile ispat etmişiz ki, Zat-ı Ferd ve Ehad’in kudretine nisbeten en büyük şeyin icadı, en küçük bir şey gibi kolaydır. Bir baharı, bir çiçek gibi sühuletle halk eder. Binler haşrin numunelerini, her baharda gözümüz önünde kolaylıkla icad eder. Büyük bir ağacı, küçük bir meyve gibi rahatça idare eder. Eğer müteaddit esbaba havale edilse, her bir meyve, bir ağaç kadar masraflı ve müşkülâtlı ve bir çiçek, bir bahar kadar zahmetli ve suubetli olur.
Evet, nasıl ki bir ordunun teçhizat-ı askeriyesi bir kumandanın emriyle bir fabrikada yapılsa, o ordunun teçhizatı, âdeta bir tek neferin teçhizatı gibi kolaylaşır; eğer her neferin cihazatı ayrı ayrı fabrikada yapılsa ve idare-i askeriyesi vahdetten kesrete girse, o vakit her bir nefer, ordu kadar fabrikalar ister. Aynen öyle de, eğer her şey Zat-ı Ferd ve Ehad’e verilse, bütün bir nev’in hadsiz efradı, bir tek ferd gibi kolay olur. Eğer esbaba verilse, her bir ferd, o nevi kadar müşkülâtlı olur.
Evet, vahdet de, ferdiyet de, her şeyin o Zat-ı Vahid’e intisabıyla olur ve Ona istinad eder. Ve bu istinad ve intisab ise, o şey için hadsiz bir kuvvet, bir kudret hükmüne geçebilir. O vakit küçük bir şey, o intisab ve istinad kuvvetiyle, binler derece kuvvet-i şahsiyesinin fevkinde işler görebilir, neticeler verebilir. Ve çok kuvvetli olan, Ferd ve Ehad’e istinad ve intisab etmeyen bir şey, kendi şahsî kuvvetine göre küçük işler görebilir ve neticesi ona göre küçülür.
Lem’alar, 30. Lem’a, 4. Nükte, s. 617
LUGATÇE:
bürhan: delil.
cilve-i a’zam: en büyük görüntü, tecellî.
ecza: cüzler, parçalar.
halk etmek: yaratmak.
haşir: Allah’ın, ölüleri diriltip mahşerde toplaması.
ism-i Ferd: Allah’ın tek ve benzersiz olduğunu ifade eden ismi.
kesret: çokluk.
muhal: imkânsız.
mümteni: mümkün olmayan, imkânsız.
suubet: güçlük, zorluk.
şirk: Allah’a eş ve ortak koşma.
vahdet: birlik.
vücub: zorunlu ve vacib olma.
Zat-ı Ferd ve Ehad: benzeri olmayan ve her bir varlıkta birliği tecellî eden Zat, Allah.