Birleşmiş Milletler yayınlarına göre dünyada halen 8.000.000.000 (sekiz milyar)dan fazla insan yaşamaktadır.
Son bir yılda yaklaşık 70.000.000 (yetmiş milyon) doğum gerçekleşmiştir. Ölümlerin sayısı ise 32.000.000 (otuz iki milyon)dur. Her yıl nüfus 38.000.000 (otuz sekiz milyon) çoğalmaktadır.
Adem Aleyhisselâm'dan bu yana yaratılmış insan sayısını hayal etmek bile zor. Asıl düşünmemiz gereken her insanın yüzü yaklaşık 30 cm2 bir alan kaplamaktadır. Bu alan içinde Allah herkese aynı organları takmıştır. Herkeste iki göz, iki kulak, iki delikli bir burun vardır. Bizler insanları yüzdeki bu dar alandaki organlarla birbirinden ayırırız. Her bir insan birbirinden çok uzaklarda kimi Alaska'da, kimisi Afrika'nın geçit vermez ormanlarında, kimisi Himalayaların yamaçlarında, kimisi Ekvator bölgesinin kızgın sıcağında, kimisi siyahî, başkası kızılderili, kimisi tarihin evvelinde binlerce yıl öncesinde, kimisi daha dün belki bugün dünyaya gözünü açtı. Daracık simasında aynı organları taşıyor. Bu kadar geniş alanda, muhtelif zamanlarda, farklı diyarlarda, başka başka toplumlar içinde doğduğu halde hep aynı organlardan oluşan bu simalarda hiçbir şeyin unutulmadığını binlerce senedir insanoğlu görüyor. Tarihin geniş zaman dilimi içinde yaratılmış bu insanların hepsinin aynı organlardan oluşturulan simalarının birbirine benzemesi "vahidiyet" sıfatıyla hepsini bir anda gören, bilen, ilmiyle organları aynı işi görmek üzere düzenleyen ilmi, kudreti nihayetsiz olan Allah'tan başka kimin eseri olabilir? Her insanın simasında apaçık Allah'ın "vahidiyet" mührünü görüp okuyoruz.

Bütün bu benzerliklerin yanında her insanın daracık simasında onu diğerlerinden ayıran, Ahmet ile Hasan'ı, Ayşe ile Fatma'yı fark edip tanımamızı sağlayan farklı farklı olduklarını da apaçık görüyoruz. Milyarlarca insan içinde aynı yüz özellikleri içinde babanızı tanıyıp sarılabiliyorsunuz. Demek bu simalarda onları birbirinden ayıran "ehadiyet" mührünü görmeyenler kendine insan diyebilir mi?
Allah, "vahidiyet" sıfatıyla bütün insanlarla aynı anda alâkadar olduğu gibi, "ehadiyet" sıfatıyla da her bir insanla hususî alâkadar olmaktadır. Her bir simaya kendine özel bir farklılık vermektedir.
Hatta bu "ehadiyet" sıfatı ile yarattığı farklılık, en küçük kurumu aile olan sosyal hayata da imkân vermiştir. Yoksa aile ve sosyal hayat olamazdı.
Her bir insanla özel alâkası, yarattığı farklılık hiçbir şekilde karıştırılamayacak bir mühürle, DNA'sında, gözbebeğinde, parmak izinde, elindeki titreşimde bile inkâr edilemeyecek tarzda mühürlenmiştir.
Ey anatomi uzmanları! Hangi ilim sahibi, bu kadar birliktelik içinde böylesine farklılıklarla ayırabilir? Hem de her bir organı vücudun en münasip yerine yerleştirmek ve onları işletmek hangi sanatkârın eseri olabilir? Haydi sizler söyleyin!