Bu âlemin Mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i ahiretin büyük meydanının çok misallerini, numunelerini her vakit gösteriyor.
Ve keza, bu âlemin Mutasarrıfı, dar ve muvakkat şu arz meydanında, âlem-i ahiretin büyük meydanının çok misallerini, numunelerini her vakit gösteriyor. Ezcümle, bahar mevsiminde arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır.
Evet, altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kemâ fi’s-sâbık inşa ve iade etmekle, arz meydanında nebatî haşirleri yapan kudret, semavat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir. Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insânîyi yapmamak imkânı var mıdır? Evet, haşr-i nebatîde, kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sahifeleri birlikte, bilâhalt ve bilâgalat kısa bir zamanda eski yazılarını iade eden bir kudrete tek bir sahifeden ibaret bulunan haşr-i insânî ağır gelir mi? Hâşâ!
İşte o Kudret Sahibi, lisan-ı Kur’ân ile emrettiği, “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan elbette ölüleri de öyle diriltecektir. O her şeye hakkıyla kadirdir.” (Rum Sûresi: 50) âyet-i kerîmesi, bu meselenin hakikat olduğuna sarahatle şehadet ediyor.
Ey aziz arkadaş!
Cenab-ı Hakk’ın şu tasarrufatından ve şuunatından anlaşıldı ki, arz meydanında yapılan nebatî haşirler ve neşirler ve sair içtima ve iftiraklar, maksud-u bizzat değildir. Çünkü öteki âlemin meydan-ı kebîrinde yapılan o büyük ve mühim ihtifaller ile kısa bir zamanda yapılan şu cüz’î gayr-i sabit bu semereler arasında münasebet yoktur. Ancak bu cüz’î semereler birtakım misal ve numunelerdir ki, bunların suret ve neticelerine o mecma-ı kebîrde muameleler tatbik ve icra edilsin.
Demek bu fânî şeylerin suretleri o âlemde bâkî semereleri meyve verecektir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 60
LÛGATÇE:
arz: Dünya, yeryüzü.
bilâgalat: Yanlışsız, yanılmadan.
bilâhalt: Karıştırmadan, hatasız.
ezcümle: Meselâ.
haşr-i insânî: İnsanın haşri, kıyametten sonra insanların diriltilip bir araya getirilmesi.
haşr-i nebatî: Bitkilere ait haşir, bitkilerin yeniden diriltilmesi.
ihtifal: Tören, merasim.
kemâ fi’s-sâbık: Eskisi gibi.
mecma-ı kebîr: Büyük toplanma yeri, ahiret.
mutasarrıf: Tasarruf eden, tasarruf sahibi olan, her şeyin sahibi olan, mâlik.
muvakkat: Geçici.
semere: Meyve, netice.
şuunat: Şuunlar, keyfiyetler, haller; işler.