"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

DP LİDERİ GÜLTEKİN UYSAL YENİ ASYA’YA KONUŞTU: GAP, insanımıza VERDİĞİMİZ değerin bir ifadesi

11 Eylül 2012, Salı
MUHTIRA VE DARBELER, MAALESEF TÜRK DEMOKRASİSİNİN ONULMAZ YARALARI OLMUŞTUR… MİLLETİN İRADESİNİ SANDIKTA ŞEKİLLENDİREMEYENLER, MİLLETİN KARARINI MEYDANLARDA ETKİLEYEMEYENLER DARBEDEN, MUHTIRADAN MEDET UMMUŞLARDIR.
GAP, insanımıza verdiğimiz değerin bir ifadesidir
 
Demokrat misyonun selefleri, yani hayatta olan sizden önceki genel başkanlarını ziyaret edebildiniz mi? Onlar, bu misyonun yeniden şahlanışı hakkında ne gibi düşünce ve kanaate sahipler?
Hayatta olan genel başkanlarımızla sürekli, sıcak ve samimî bir ilişkimiz her zaman olmuştur. Süleyman Demirel’i Güniz Sokak’ta ziyaret ettim. Ülke ve dünya gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunduk. Değerli görüş ve önerilerini aldım. Hepsi yılların imbiğinden süzülmüş, bilginin, deneyimin yansıması olan bu görüşler muhakkak ki, Türk siyasî hayatı bakımından çok önem ve anlam taşıyan yaklaşımları içermektedir. Genel Başkanlığa aday olmazdan önceki süreçlerde, bu partinin var olmasında katkısı olan tüm muhterem büyüklerimizle birlikte oldum. Onların da görüş ve düşüncelerini, önerilerini aldım. Başarımızda ve parti tabanının bize olan iltifatında bu büyüklerimizin yol göstericiliğinin katkısını her zaman şükranla anmak lâzımdır. Genel başkanlık yarışının akabinde yine gerek DYP, gerek ANAP’ta genel başkanlık görevlerinde bulunmuş olan ve yine DP çatısı altında birleştikten sonra genel başkanlık görevini üstlenmiş olan değerli dâvâ büyüklerimizin iyi dilek ve temennilerini de burada büyük bir minnet ve şükranla dile getirmek isterim. En son Sayın Mesut Yılmaz Bey’le muhterem anneleri Güzide Yılmaz Hanımefendinin vefatı münasebetiyle bir araya geldik. Şunu söylemeliyim ki, kendi içinde vefa ve tutarlılık bulunmayan hiçbir hareketin uzun süreli olması mümkün değildir. Bizi kurulduğundan bu yana var kılan en önemli amillerden birisi de vefa üzerine kurulu bir hareket olmamızdır. Bu nedenle de biz, geçmişten günümüze ulaşan bu değerli çizgiyi geleceğe sağlıklı bir şekilde taşımanın çabası içinde olacağız. Çizgide sapma ve kırılma olmadıkça, doğduğu kaynağa sadakat içinde oldukça, geçmişte ve günümüzde görev yapmış, yapmakta olan her kademedeki, her arkadaşımız bizim için değerlidir. İlişkilerimiz her zaman sürecektir. Ancak, sapma ve kırılmalar varsa ve bu sapma ve kırılmalar aziz milletimizin gücüne gidecek biçimde ortaya çıkıyorsa, o kimselere de gayet tabi ki yaklaşımımız, kendilerinin araya koyduğu mesafeden olacaktır. Şu ana kadar temas halinde olduğumuz tüm büyüklerimizin bizimle ilgili düşünceleri, başarılı olmamızın zarureti ve olacağımıza olan inanç biçiminde olmuştur. Allah bizi mahcup düşürmesin. İnşallah hepsi birbirinden kıymetli bir duâ ve temenni olarak tezahür eden bu düşünceleri, dilekleri tahakkuk ettiririz.
Bugünden düne bakınca, Demokrat Parti ile başlayıp Adalet Partisi ile devam eden Türkiye’nin kalkınma hamlelerini nasıl değerlendirmektesiniz?
Demokrat Parti kurucularının dünya görüşü; siyaset anlayışı ve  tarzları bakımından Türkiye için büyük bir şans, bir ufuk olmuştur. Katı devletçi veya karma ekonomik model denemelerinde, kalkınmaya yönelik arzulanan başarıyı sağlayamayan Türkiye’nin önüne hür teşebbüsü, liberal ekonomi politikalarını seçenek olarak sunmuş; yokluklar, kıtlıklar ülkesinden iğneden, ipliğe ithal ikamesi ile ancak ve sınırlı bir şekilde tedarik edilebilen günlük ihtiyaçlardan tutun da büyük sanayi yatırımlarına kadar her alanda milletin öz kaynaklarıyla, kendi evlatlarıyla dahi mucizeleri gerçekleştirebileceğini ortaya koymuştur. Çiftçi ilk kez, Demokrat Parti ile tarımsal mekanizasyonu görmüş, karasabanın, yol vergisinin, aşarın büktüğü belini bizimle doğrultmuştur. Düşünün ki;  men-i israfat kanunu nedeni ile insanlar çocuklarına düğün yapamıyorlar, düşünün ki, insanlar tarla- saban, harman vakti yol vergisi için kalkıp günlerce evlerinden barklarından yüzlerce kilometre uzaklıklara yol yapmaya, taş kırmaya gidiyorlar… Sanayi derseniz hak getire... Kimsede sermaye birikimi yok, olmasının da imkânı yok. Hür teşebbüs olmadan sermaye birikir mi? Sermaye birikimi olmadan yeni yeni alanlara yatırım yapılabilir mi? Yatırım olmayınca insanların hızla artan ihtiyaçları karşılanabilir mi? Sınırlı mallar ve var olan malların üzerindeki ihtiyacın karaborsayı doğurmaması mümkün mü? İşte böyle bir iktisadi bunalım ortamında Demokrat Parti milletimizin hem yüreğini genişletmiş, hem elini bollaştırmış, hem ihtiyaçlarından fazlasını üretecek bir ekonomik sistemi kurmuştur. Türkiye’nin dört bir yanına fabrikalar, sanayi tesisleri kurulmuş; barajlar, otoyollar yapılmış, ülke adeta bir şantiyeye çevrilmiştir. Bu ülkenin dağında, taşında, havasında, suyunda önce Demokrat Parti yazar. Sonra da Adalet Partisi yazar. Kısa süreli CHP’li iktidarları bilen bilir. Yokluklar, kuyruklar, karaborsalar dönemidir bu dönemler. İnsanlarımızın perişan olduğu dönemlerdir. Ülkenin sanayileşmesi, modernleşmesi, kalkınması için tek kuruşluk yatırımın yapılamadığı, bir tek çivinin çakılamadığı kayıp yıllardır. Menderes, Demirel, Özal çizgisi bu bakımdan akıllara hep ülkenin kalkınmasını, büyümesini, insanların zenginleşmesini, refaha, huzura doğru ilerlemesini çağrıştırır. Bu bizim gurur tablomuzdur.
TC Demokrasi tarihindeki bütün hür ve barajsız seçimlerde, sadece bu iki partinin yüzde 50’yi aşan oranlarda oy almasını neye bağlıyorsunuz?
Bu iki parti, yani Demokrat Parti ve Adalet Partisi “kurdurulmuş” güdümlü partiler değildir. Bunlar milletin kendi iradesinden doğmuş, milletin içinden çıkmış; milletin değerleriyle, beklentileriyle, ümitleriyle yoğrulmuş partilerdir. Doğal olarak da milletin iradesine dönük hiçbir barajın, setin, engelin olması düşünülemez. Milletimizin iradesinin hakikaten sorulduğu, önüne sınırlayan, engelleyen, zorlayan faktörlerin yerleştirilmediği dönemlerde elbette ki gönlünde yatan aslanı çekinmeden ifade edecektir. Nitekim, DP ve AP iktidarlarında bunu yapmıştır. Menderes’i ve Demirel’i bu bakımdan büyük bir çoğunlukla iktidara taşımıştır. Bizim de yine hedefimiz, amacımız budur. Milletimizin yüce gönlünde nadide bir yere sahip olmak. Hafızasındaki o eşsiz yerimizi yeniden talep ediyoruz.
Halkın teveccühüne mazhar olmuş bu iki partinin muhtıra (1971) ve darbelere (1960, 1980) mâruz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhtıra ve darbeler maalesef Türk demokrasisinin onulmaz yaraları olmuştur. Fakat dikkat ederseniz, hepsinin kökü, kaynağı dışarıdadır. İçerden kök bulan, neşet eden bir tane bile darbe ve muhtıra yoktur. İmal edilmiş sebepler üzerine inşa edilmişlerdir. Sipariş üzerine de imal edilmişlerdir. Siparişi verenler kimlerdir? İşte buna bakmak lâzımdır. İmalatı yapanlar kimlerdir ve ne karşılığı yapmışlardır? Buna bakmak lâzımdır. Dolayısıyla darbelerin, muhtıraların sonrasında Türkiye’nin içine düştüğü halleri, ödediği faturaları görünce niye bütün darbe ve muhtıralara DP ve AP’nin maruz kaldığını anlamak mümkündür. Milletin iradesini sandıkta şekillendiremeyenler, milletin kararını meydanlarda etkileyemeyenler darbeden, muhtıradan başka bir yol bulamamıştır.
Darbe ve muhtıra gibi siyasete müdahale hareketleri hakkındaki görüş ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Cevap.8: Keşke bir yolu olsa da bu sabıkalı sözcükleri sözlüklerden, lügatlerden dahi kaldırabilsek. Millete; milletin kendi öz parasıyla, vergisiyle, evlâdıyla silâh dayamaktır darbe de, muhtıra da… Eline silâh, sırtına üniforma, vatan ve millet savunması için güç verdiklerimizin, kendilerine tanınan bu imkân ve kabiliyetleri dönüp millete karşı kullanmalarıdır. Bunu bizlerin hiçbir şekilde onaylaması, kabullenmesi mümkün değildir. Her türlü darbe ve muhtıra, demokrasiye karşı bir inkıta girişimidir ve kesinlikle yapıldığı andan itibaren, aslında millet vicdanında mahkûm edilmektedir. Türkiye’de şu ana kadar vuku bulmuş, başarılı olmuş ve olmamış hiçbir darbenin milletten tasvip gördüğünü söyleyebilmek mümkün değildir. Hepsi de ayrıca çok derin, telâfisi kabil olmayan yaralar açmıştır. Kırılganlıklar oluşturmuştur. Bunun için, demokrasimizi muhkemleştirmeliyiz. Demokrasimize ve milletin iradesine önem vermeliyiz. Sorun çözme kabiliyeti olan bir sistemde ısrar etmeliyiz. Ancak darbe ve muhtıraları tartışırken bir hususa da özellikle dikkat lâzımdır: Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin yıpratılmaması. TSK, tarihinde hiçbir zaman topyekûn darbeci olmamıştır. TSK içinden çıkan cuntalar olmuştur. Darbeler bunların eseridir. İşte, bizim için bu tür anlayışların TSK içinde yer ve hayat bulmaması önem taşımaktadır. Son günlerde süre giden darbe ve muhtıra tartışmaları bizim dışımızda umumiyetle çok dikkatsiz bir dil ve üslup ile cereyan etmektedir. Bu da bizim onaylamamız mümkün olmayan bir durumdur. Darbecileri, cuntacıları eleştirip, onları yargılamak ayrı; TSK’yı toptan darbeci ve muhtıracı bir zihniyetin taşıyıcısı olarak değerlendirmek ayrı. Kaldı ki, ülkemizde darbe ve müdahaleler tarihine baktığımız zaman daha vahim hadiseler vardır: Darbecilerin arasındaki siviller, siyasetçiler, bürokratlar, akademisyenler… Yani aslında, zihniyetler sivil olmazsa, kuşatılmamış olmazsa, hür olmazsa kâğıt üzerindeki demokrasi mefhumu fazla da bir şey ifade etmiyor. Bunun için, asker, sivil fark etmez, cuntacı zihniyetlere asla geçit verilmemeli ki, darbe ve muhtıralarla Türkiye yolundan alıkonmasın.
Demokratların Büyük Türkiye projesi dahilinde yer alan GAP’ın dünü, bugünü ve yarını hakkında neler söylemek istersiniz?
Cevap.9: GAP, bizim Büyük Türkiye ufkumuzun görkemli ve muazzam bir bölümüdür. İnsanlarımıza verdiğimiz değerin, coğrafyamızı bilmenin, tarihimize saygımızın ve kendimize olan güvenimizin bir yansımasıdır. Toprağın suyla, canla buluşmasıdır. İnsanlarımızın huzur ve mutluluk ve kalkınma ile vuslatıdır. Bu büyük proje, malûm, entegre, ama insan odaklı, sosyal ve ekonomik kalkınma amaçlı  bir projedir. Şu ana kadar alınan mesafe önemlidir ve yeterli değildir. Devam ettirmek ve her aşamasını tahakkuk ettirmek lâzımdır. Altında imzamız, her safhasında alın terimiz olsa da milletimizin malıdır. Milletimize aittir. Ülkemizin doğusu ve batısı arasındaki kalkınmışlık farkı ve gelir dağılımı adaletsizliğinin en köklü çözüm yollarından birisidir. Şu ana kadar gerçekleştirilen bölümleri dahi bu projenin bölgenin kaderinde ne denli etkili olacağını göstermektedir. Teknik özellikleri ile fiziki büyüklüklerinin yanısıra GAP, insanî ve yenilikçi yaklaşımları ile de tüm dünyanın ilgisini çekmektedir. Proje, istihdam sağlayarak, gelir seviyesini yükselterek, kentsel ve kırsal merkezlerin hizmet kapasitelerini geliştirerek bölge halkının hayatını olumlu yönde etkilemiştir. Rakamlar her şey değildir, ama fikir verir: Malûmlarıdır ki, Aşağı Fırat ve Dicle havzalarındaki geniş ovalardan oluşan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illeri yer almaktadır. Güneyde Suriye, güneydoğuda ise Irak’la sınırı bulunan bu bölgenin yüzölçümü 75 358 kilometrekare olup, ülkemizin toplam yüzölçümünün yüzde 9.7’sini oluşturmaktadır. Türkiye’de sulanabilir 8.5 milyon hektar arazinin yüzde 20’si, GAP Bölgesi’nde yer almaktadır. Böylesine büyük bir coğrafyayı ve böylesine büyük bir alanı, elbette ki değerlendirecek bir ufka sahip olabilmek, ancak basiretli bir siyaset anlayışının tezahürüdür. Bizim Demokratlar olarak bu ülkeye kazandırdığımız en önemli anlayışlardan birisi de ölçeği büyüterek düşünmektir. Burada, yani GAP’ta bu ölçeği görmek lâzımdır.
 
 
Bir büyük medeniyet projesi: GAP
 
Öncelikle sosyal refah ve iktisadî kalkınmayı hedefleyen GAP, Türkiye′nin yüzde yüz yerli ve millî en büyük projesi olup, yine Demokratların eseridir.
Hiçbir ülke, toplam maliyeti 30 milyar doları aşan bu proje için kredi vermedi, vermeye yanaşmadı. Çünkü, bunun kendilerinin değil, bütünüyle Türkiye′nin menfaatine olduğunu ve ülkemizi kanatlandıracak kadar verimli, bereketli bir proje olduğunu fark ettiler. Yardım etmek hiç işlerine gelmedi.
İşte, içinde sekiz-on kadar büyük barajı barındıran Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), bundan elli sene kadar evvel tedricen tahakkuk ettirilmeye çalışılmasına rağmen, yine de ara ara rölantide kaldı, kesintiye uğradı, hatta bazı dönemlerde kasten yüz üstü bırakıldı. Hâlâ daha yüzde 20 kapasitesinin üzerine çıkarılabilmiş değil.
Tıpkı, Bağdat Paktı gibi bu projeden de endişeye kapılan ülkenin iç ve dış muarızları, bunu akamete uğratmak için ellerinden geleni ardına koymadılar.
Denilebilir ki, Türkiye′de yapılan darbe ve muhtıraların da bir sebebi GAP′tır.
Sadece darbe değil, hatta terör faaliyetinin bile, bir yönüyle yine bu projenin aksatılması maksadına matuf olduğu söylenebilir. Bölgeyi terörize edip güvensiz bir coğrafyaya dönüştürüyorlar ki, burada yatırım yapılamasın ve burada medeniyet harikaları neşv û nemâ etmesin.
İthalatçı değil, ikameci olan Demokratların bu meyandaki köklü hizmetler zincirine, demirçelik, alüminyum vb, büyük fabrikaların yanı sıra, büyük barajlar ve kıt′aları birbirine bağlayan asma köprü gibi halkaları da eklemek lâzım.
* * *
Evet, bunlar gibi köklü ve temeli sağlam daha birçok hizmet eseri vardır ki, Hürriyetçi Demokratların imzasını taşıyor.
Bu misyonun sahipleri, bazen darbeye maruz kalmış, zindana atılmış, yahut idam edilmiş; keza, bazen de partileri kapatılarak siyaseten silinmeye çalışılmış.
Ne var ki, bu misyon hareketi, şahıs veya parti ismiyle kaim olmayıp, daima hayırlı hizmetleriyle var olmuştur; var olmaya inşaallah devam edecektir.
 
 
DEVAM EDECEK
 
M. LATİF SALİHOĞLU
 
Okunma Sayısı: 3282
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı