"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sözünde durmak

Sami CEBECİ
18 Mart 2015, Çarşamba
Mahlûkat içinde en kıymetli varlık insanlar, insanlar içinde en kıymetlisi İslâma teslim olanlar ve onlar içinde de en kıymetlisi tahkikî imana sahip olan mü’minlerdir.

Samimî mü’minler, insanlığa şeref ve itibar kazandıran ve insanlığın ortak şerefini temsil eden sembol insanlardır.

Takva sahibi samimî mü’minler konuştuğu zaman doğru söyler, söz verdiği zaman sözünde durur, bir emanet verildiğinde ona hıyanet etmez ve bir antlaşma yaptıkları zaman ona sadakatle bağlı kalırlar.

Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın övdüğü bütün güzel ahlâka sahip ve güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildiğini beyan eden ve her cihetle mü’minlere asırlar boyu rehberlik yapıp numune-i imtisal olan Sevgili Peygamberimiz (asm), verdiği sözde durma hususunda da hayatı boyunca örnek tavırlar sergilemiştir. Bir Sahabesiyle bir yerde buluşma sözü veren Sevgili Peygamberimiz (asm), üç gün arka arkaya aynı vakitte buluşma yerine gider. Her nasılsa buluşma sözünü unutup, Resulullah’ın (asm) bu halini öğrenen Sahabe, mahcup bir tavırla “Ya Resulallah! Neden bu kadar kendinizi zahmete attınız?” der. Allah Resûlü’nün (asm) verdiği cevap ne kadar enteresandır: “Seni sözünde durmayan bir adam durumuna düşürmemek için ey kardeşim!” diye cevap verir.

Resul-i Ekrem’in (asm) hayatı bunun gibi nice örnekle doludur. Hicretten altı sene sonra 628 yılında, 1500 Sahabesiyle sırf Kâbe’yi tavaf etmek niyetiyle yola çıkan ve yanlarında kılıçtan başka silâh bulundurmayıp, niyetlerinin sadece umre yapmak olduğunu elçilerle bildiren Sevgili Peygamberimiz (asm) ve Sahabeleri, Hudeybiye mevkiinde durmak zorunda kaldı. Mekke müşriklerinin elçisi olarak gönderilen Süheyl bin Amr ile bir antlaşma yapıldı. Buna göre; Müslümanlar bu sene Kâbe’yi tavaf edemeyecek ama gelecek sene edebileceklerdi. Kâbe’yi tavaf ettikten sonra üç günden fazla kalamayacak ve Mekke’yi terk edeceklerdi. Mekke’den Müslümanlara sığınan olursa geri iade edilecek, Medine’den Mekke’ye sığınanlar olursa iade edilmeyecekti. Ve on yıl süreyle barış sağlanacak ve karşılıklı savaş açılmayacaktı. Altı yedi maddeden meydana gelen Hudeybiye Antlaşması yeni imzalanmıştı ki, bir fırsatını bularak kaçan elleri ve ayakları zincirle bağlı Ebu Cendel geldi ve Resulullah’a (asm) sığındı. Ebu Cendel, antlaşmayı Mekkeli müşrikler adına imzalayan Süheyl bin Amr’ın oğluydu. Süheyl ateş saçan kızgın gözleriyle oğluna baktıktan sonra Resulullah’a (asm) döndü ve “İşte şimdi tam sırası. Bakalım sözünde durup antlaşmaya sadık kalacak mısın? Oğlumu bana iade edecek misin?” dedi. Müslümanlığı kabul etmiş olan Ebu Cendel’in iadesine bütün Sahabeler karşıydı. Allah Resulü (asm) Ebu Cendel’e döndü ve “Ya Ebu Cendel! Sen sabret ve katlan. Allah sana ve senin gibi olanlara muhakkak bir kurtuluş kapısı açacaktır” diyerek antlaşmaya sadık kaldı ve iade etti. Gözyaşları içinde babasına verilen Ebu Cendel bir fırsatını bularak tekrar kaçtı ve Mekke ile Medine arasındaki dağlara çıktı. Daha sonra sayıları üç yüzü bulan arkadaşlarıyla, Mekkelilerin kervanlarını yağmaladı. Mekkeliler bu duruma dayanamayarak, Hudeybiye Antlaşmasının o maddesini kaldırdıklarını ilân ettiler. Böylece, Ebu Cendel ve arkadaşları Medine’ye gidip Resulullah (asm) ve Sahabelere dâhil oldular.

Sevgili Peygamberimiz (asm), onun güzide Sahabeleri, onların yolundan giden büyük zatlar ve salih mü’minler, tarih boyunca, verilen sözlerin şaheser örneklerini sergilediler. Tarih onların şeref levhalarıyla doludur. Allah (cc) onlardan ebediyen razı olsun ve bizleri onların şefaatlerine mazhar kılsın, âmin.

Şimdi âhirzaman şartlarında yaşıyoruz. Verilen sözlerin havada kaldığı, imzalanan senet ve çeklerin boş bir kâğıda dönüştüğü, kul hakkının hiçe sayıldığı ve korkulmadığı ve nice insanların mağdur edildiği bir dönemden geçiyoruz. Hele devlet tarafından millete yahut bir yöre halkına verilen sözler yerine getirilmediğinde, mahşer günü hesabının verilemeyeceğinin yok farz edildiği bir zamana şahit oluyoruz. Böyle bir zamanda, doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu fiilen yaşayan samimî ve doğru Müslümanlara çok ihtiyacımız var. Bunların sayısı çoğaldıkça, cemiyet hayatı nefes alacak ve bu vatan cennet misal saadetlere kavuşacaktır inşaallah.

Verdiği sözden dönmek, insanlar arasında çok kötü bir ahlâk çöküntüsüdür. Hulfülvaad denilen sözünden dönmek insanlar için böyleyse, Allah hakkında hulfülvaad asla ve kat’a düşünülemez. Mü’minler için Cenneti vaad eden Allah, bu vaadini yerine getireceği gibi, kâfirler ve münafıklar için de vaid ettiği Cehenneme onları atacak ve ebedî azaba muhatap edecektir. Çünkü inkârın affı kabil olmadığı gibi, Allah onları Cehenneme atmaktan ve azap vermekten de âciz değildir.

Okunma Sayısı: 4105
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı