Taa iç duygulara dokunuyor bu mevsim. Kılcaldamarlara kadar sızlatıyor yüreği. İnsan, bir kervana katılmış gibi hissediyor kendini. Yolculuk duyguları daha bir belirgin şimdi. Alınan nefes, sarf edilen kelimeler beli bükülmüş artık. Üşümüş duygular üşütüyor beden kafesini. İnsan soğuyor bütün fanilerden.
Merak etmeyin geçer birkaç güne bütün bu duygusallıklar. Sonra tekrardan toparlanmaya başlarsınız. Dağılmış saçları ellerinizle şöyle bir sağa, sola tarayıp, dağınıklığı giderirsiniz. Dışarı çıkıp, güneşi ararsınız özlemle. Güneşle yürümek iyi gelir ruha, bedene. Duygular da ısınır onunla. Terk edilmediğinizi, kimsesiz kalmadığınızı hissedersiniz. Bir kalabalığın içinde olduğunuzu fark edersiniz böylece. Gözlerinizi oğuşturup, yeniden taptaze bir bakış atarsınız âleme. Bakışın yenilenmesinin yeni şeyler görmeyi sağladığını, hayatın renklerinin sizin bakış açınızda olduğunu hissedersiniz. Marifet pencerede değil, ruhun seyrinde. Sarsıyor, kasıp kavuruyor iç âlemi bu mevsim. Ondandır ya, şair mevsimi diyorlar ona. Çarpılma bu işte. Duygular tarumar.
Kimileri de kalkıp, tabiat konuşmuyor diyor. Gülün onların haline. Zavallılık bu. Tereddütsüz asosyal teşhisi koyun onlara. Adam çekilmiş hayattan; görmüyor, duymuyor, hissetmiyor, ölmüş; kalkmış bir de tabiat konuşmuyor diyor. Doğru, ölü ile konuşulmaz ki!
Haykırmayı, çığlıkları, feryad ü figanı; sararıp solmaları, ayrılıkları, için için, anbean çekilmeyi görmeyen, duymayan insan, insan ismine lâyık mıdır? Tabiat insana sesleniyor yüksek sesle; dur, ey yolcu; burası, bir ömrün bittiği yerdir. Tabiatta ciddî bir enerji dönüşümü var bu mevsimde; gafil, çarpılır. Sendrom, olup bitenleri okuyamamaktır. Uyanık akıl, hüşyar kalp için bütün mevsimler birer şehrayin. Sendrom böyleler için; uyanıklık, heyecan, yeni duygu uyanımlarına dönüşen birer İlâhî nimet. Bu mevsim, -hayat içinde ölüm gibi- ‘oku beni’ diyerek sarsıyor insanı adeta. Hisseden için sonbahar ilâç gibidir, iyi gelir insana.