14 Kasım 2011, Pazartesi
Ailede iki insanın birbirine ‘eş’ olması, bir kader birlikteliğidir. Ya da başka bir ifadeyle, hayat ortaklığı.
Bu birliktelik; hayat, eşler için birbirine kolaylaşsın diyedir.
Yardımlaşma dünyasının belki de ilk tezahürüdür aile birlikteliği.
İnsanın maddî ve manevî varlığı, ailede ancak tezahür ediyor.
Ailede, insan; ‘insan’laşıyor.
Bu, erkek için de aynıdır; bayan için de.
Dolayısıyla her konuda, birbirlerinin yüklerini hafifleten olmak, işlerini kolaylaştıran olmak, ebedî arkadaşlığı kazandıran olmak aslolandır.
‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız’ hadisinin ilk tezahürlerinin önce ailede görülmesi yakışandır.
Ailede zorlaştırıp, onun dışındaki dünyada kolaylaştıran tokata müstehaktır.
Hukuk, böyle bir ortamda yıkımdır.
Hak ve hukukun ilk antrenmanları ailede yaşanır.
Burada bunu beceremeyenler, dış dünyada zaten başarısızdırlar.
**
Eşinin bedduâsına muhatap o kadar dünyayı kurtarma derdi içerisinde bedbaht var ki.
Bunlar, evinin dışında muhteşem nezaketliler (!), muhteşem hoş görülüler (!) ve belki de çok yönlü muhteşemler.
Ama bir tek en önemli dairelerinde zayıf mahlûklar oluyorlar.
Kabalıklarını tatmin ettikleri tek yer, kendine aile olarak tanımladıkları aile ocaklarıdır.
Eşler, seni bana sorsalar edebiyatı ile yanıp tutuşmaktadır.
Böyleler kahredici bedduâlar, ağza alınmayacak ağır lâflar, eve girdiğinde eşin çocukların köşe bucak kaçtıkları bir itici manzaranın muhatabıdırlar.
Kendisine emanet edilen hayat arkadaşlarının rızalarını kazanamamak ne büyük bir kayıptır.
Evde görülmek istenmemek, evde olduğu zamanlar ev ahalisi için azaba dönüşen zamanlar olan baba manzaraları ne acıdır.
Etrafından bir heyecan dalgası oluşacak, eşi ile çocukları ile hayatın, birlikteliğin tadını, neşesini çıkaracak babalar; hayatı, birlikteliği azaba dönüştürmüşlerdir.
Ailede kimsenin hakkını helâl etmediği bir baba veya anne olmak ne büyük bir talihsizliktir.
Ya da anne babasının duâlarına ulaşamamak, onların rızalarını kazanamamak ne büyük bir kayıp halidir.
Anne babasının hayır duâlarını alamayan hangi evlâdın yüzü güler?
Yanı başında eşinin duâsını bulamayan, çocuklarının tebessümlerini göremeyen hangi baba mutludur?
Böyle bir ruh hali taşımayan hangi insan yaşadığı hayatı anlamlı bulur?
O zaman ne yapıp etmeli, her gün evden çıkarken, bir daha geri dönemeyeceği gerçeğini dikkate alarak, helâlleşmeli ve aileye neşeyi dâvet etmelidir.
Neşenin olmadığı, sevincin hissedilmediği iklimler, çoraktır, kuraktır ve verimsizdir.
Sevgisi eksik olan bir yerden, verim beklemek abestir.
Sevgi, başarıyı tetikleyen en mühim aktördür.
O zaman sevmeye ne dersiniz.
Gelin adı sevgi olan bir dünya kuralım.
Ama bunu önce içimizde kuralım.
Okunma Sayısı: 89751
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.