"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayat ve Hz. İsa (as) (3)

Şemseddin ÇAKIR
26 Mart 2021, Cuma
(Geçen haftadan devam)

Dördüncü Tabaka’i hayat: Şühedanın ve Beşinci tabaka’i hayat ise: Ehl-i kubur’un hayatı olduğunu çok açık ve net olarak ifade edip, bu muğlak meseleyi de, berrak olarak isbat etmiştir. Ayrıca 15. Mektup da, “Hz. İsa (as) nuru imanın dikkatiyle bilinir” dediğine göre inkârcıların dikkati gerekir. Böylece Risale-i Nur; Âyet-i kerîmenin, ne zahirini ne batınını incitmeden sulhu umumiyi temin etmiştir.

İşte bütün bu çelişkileri giderip sulhü umumiyi te’min edecek böyle bir Mehdinin zuhuru da, ne kadar önemli ve insanlığın kafasının karıştırıldığı bu zamanda öyle bir zata ne kadar muhtaç olduğumuz izahtan varestedir. Böylece inşaallah mesele daha iyi anlaşılmış oluyor. Zaten “Ekabir bezmi ahirde gelir” diye bir tabir de vardır. O da, bu gerçeği ifade ediyor. O halde bütün müşkil meseleleri sorduğumuz gibi bu meseleyi de, sorup meratibi hayatı öğrendiğimize göre bazı kimselerin Hz. İsa’nın (as) hayatını inkâr sebebini de; Bediüzzaman, “bizim gibi aynı hayat şartlarında yaşamadığındandır” demekle ifade ettiğini biliyoruz.

Demek “menlem yezuk lem ya’rif imiş. Yani; (tatmayan bilmezmiş) ifadesiyle Hayat: Hayatı dünyeviyeye münhasır değil, bilâkis hayata en namüsait burası olup hayatın esas yeri kaynağı olan nuranî âlemlerdir ve zaten Hz. İsa da (as) nuraniyet kesb ederek melek hayatı gibi bir hayata mazhar olmuş demektedir.

Maalesef bazı medyatik meşhur ilahiyatçılardan bile; bir materyalist gibi, veya oryantalistlere keyif bağışlarcasına; “semada, ekmek ve su mu var?” sorusunu sorumsuzca sorma bahtsızlığına düşebiliyorlar.

Demek Risale-i Nur’a herkes şiddetle muhtaçtır. Bunların bu kafa ile “Ashab-ı Kehf’i de hatta Mi’racı da, inkâr etmeleri bir vakı’adır yani; bir ateist mantıkla, Ashab-ı Kehf 300 sene nasıl yemeden içmeden o mağarada yaşar? Veya bu kadar kısa zamanda nasıl Mi’raca gidip gelinir gibi kudrete mügayır sözlerin mantığı aynıdır. Demek bunların kudret-i İlâhiye akidesinde arıza vardır. Hayatın bir tecelli olduğu gerçeğinden habersizdirler. Neticede İlâhî ilimler Allah rızasından başka maksatlarla tahsil edilir, madde ve makamlara alet edilirse olacağı budur. Bediüzzaman onlara; “Her şeyin maddeden ibaret olduğunu zannedenlerin akılları gözlerine inmiştir, göz ise maneviyatta kördür” demiştir.

Demek herkes kendi ayinesinin müşahedatına tabi olduğundan, kendi algı düzeyleri zaviyesinden görebiliyorlar ve birde kimse ayranım ekşi demiyor. Bediüzzaman ise; “benim fikirlerimi mihenge vurun!” gibi sözleriyle akıl ve vicdanlarına hitap etmiştir.

Demek bu sakat ve arızalı anlayışın projeden başka izahı yoktur. 

Şimdi bir de Hz. İsa’nın (as) semaya yükseltildiğini bildiren âyet ve hadislerin mesajlarına bakalım:

1- Herşeyden önce bu telâkki bize ahirzaman hakkında uyarıcı, yönlendirici ve sorumluluk yükleyici çağrılar ilham etmektedir.

2- Hz. İsa (as) ile eş zamanlı olarak Hz. Mehdiyi çağrıştırmanın yanında ahirzamanın  ve kıyamete kadar bütün zamanların en şeriri Deccalı hatırlatıp bizi teyakkuza sevk etmekte ve sorumluluk yüklemektedir.

3- Keza insanlık âlemindeki nifak ve küfür hadiselerinden anlaşılan, çevre ve cereyanlardan ehl-i dalâlet kimlerdir? diye uyanma vesilesidir. 

Meselâ: Hz. İsa’nın (as) karşısında Deccal olacaktır, Deccalın yanında Yahudiler bulunacaktır ve Deccalı Hz. İsa’sız (as) anlamak mümkün değildir. Demek bu menhus zihniyet böylece çaktırmadan Deccala yardım etmiş olduğu anlaşılacaktır. Yani vakıa o ki, Hz. İsa’nın (as) nüzulünün ve ona inanmanın hiçbir negatifi yok, pozitifi ise pek çoktur. Aksi takdirde şer isyan ve felâket olur.

4- Nüzulü İsa (as) diğer kıyamet alâmetleriyle entegre veya bütünlük arz eden bir mesele olduğu için, birini münker olan, hepsini inkâr etmek mecburiyetinde kalır. Veya onların asıl niyeti de bu olabilir mi? Ve maalesef biz bunun yansımalarını bazı hutbelerde bile görüyoruz. Meselâ: Kıyamet alâmetlerini inkâr eden bir hutbeyi İstanbul’da dinleyip imamı ve Fatih Müftüsü gibi bazılarını ikaz etmiştim. 

Onlar da Diyanet adına özür dilemişti. Böyle bir menhus anlayış, imanlı bir insanın akl-ı selimiyle asla bağdaşmamaktadır. Bu gibiler böylece sadece kendilerini değil, insanlığı felâkete atmaya çalışıyor.

İnkârın hükmü: Akide metinlerimizde yer alan, bu esasları inkâr eden kişinin ehl-i sünnet ve cemaat akidesine bağlı kalamayacağı kesindir. Zira hakkında tevatür ve icma vardır ve böyle birinin bid’at ve dalâlet ehlinden olacağına ittifak vardır. Hatta bazı âlimler nüzulü İsa’yı (as) inkâr edenin küfrüne kail olmuşlardır. İmam-ı Suyuti, Alusi ve Keşmir’i gibi meşhur zatlar bunlardandır.

İlk müfessir olarak İbn Abbas, Celâleddin Suyuti, İbn Hacer, Ebu Hanife Fıkh’ül Ekberinde Hz. İsa’nın (as) nüzulü ve ahir zamanda deccalle mücadelesini kabul ettiği gibi e’azım-ı müctehidinden olan diğer Ahmet b. Hanbel ve emsali de böyledir. Bize düşen Allah’dan (cc) hidayet dilemektir. 

 Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde takdim edilen Hz. İsa ve İnciller, Hıristiyan teolojisinden çok farklıdır. Meselâ: Hz. İsa’nın (as) çarmıha gerilme ve kurtuluş fidyesi oluşu gibi tabirler kabul edilemez.

Kelâmcılar bu meseleyi teolojik kelâmın meselesi olarak görmemiş, zira Hz. İsa’nın (as) semaya yükselişine dair Âyet-i kerîmelerde ittifak vardır. Yalnız ahirzamanda indirilmesinde ihtilâf etmişler. Zira; (Ali İmran 54-55 ve Nisa 157-158) gibi âyetlerde Hz. İsa’nın (as) yükseltildiği bildirilmektedir. Biz de deriz ki, yükselten indirmesini de bilir. Yoksa işin mantığı kalmaz. Halbuki hadisi şeriflerde açıkça neden yükseltildiği ve neden indirileceği de, anlaşılmaktadır. Demek o tür kelâmcılar da, sahih hadisleri nazara almamışlar demektir.

Aslında bu ve benzeri meselelerde başta âyet-i kerîme, yanlış anlama ihtimaline karşı da hadisi şerifler esastır. Bu ikisine veya Efendimizin (asm) hadisi şeriflerine ters düşen ne kelâm ne de tasavvufî yorumların hiçbir kıymeti olamaz. Halbuki Efendimizin (asm) hadislerinde çok açıkça ineceği bellidir. En son asrımızın söz sahibi de, bu meselenin en doğru tevillerini Âyet ve Hadislerin zahir ve batınlarını rencide etmeden yapmıştır. Bizim için ulema adına hüccette odur.

Bu gerçeğe karşı çıkan ülemaissuun tezviratlarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. 

Çünkü: 1- Müctehit değiller. 2- İcma-i ümmete hiç mazhar değiller. 3- Müceddit değiller. 4-Artık içtihad dönemi bittiği gibi haliyle icma’i ümmet de sona ermiş demektir. Dolayısıyla onlar dinen muhatap alınmazlar, zira onların yaptıkları umumun dini olarak kamu hukukuna aykırı olup, onlar hakkında kamu dâvâsı açmak gerekir. Çünkü bunlar bütün akıllarını oryantalistlere teslim etmiş olup, yavuz hırsızlık yapıyorlar ve efendilerinin gözüne girmek için milletin inancıyla alay edip, kafasını karıştırıyorlar. Eğer samimiyetlerini isbat etmek istiyorlarsa, önce Deccalden dini kurtarıp sonra Hz. İsa’nın (as) inişine karşı çıksınlar. İhtiyaç kalmadı, bak biz bile hallettik, demek deccal de İsa da (as) boş diyebilsinler. Heyhat bunlar nere o nere! Bu müsteşrik taşeronlarından elbette bu beklenmez. Zira zulüm bütün şiddetiyle devam ediyor. Kimseyi itham etmek istemem, fakat bu gafil veya hainlerin hali bana Nasreddin Hoca’nın şu fıkrasını hatırlatıyor.

Malûm; Hoca dondurucu bir kış sabahında bir köye gider ve köyün köpekleri saldırır. Hoca taşa sarılır donduğundan sökemez ve “Bu ne zalim ve hain bir köy! Köpekleri salıp taşları da, bağlamışlar” der. Onların teşhisini de, Ziya Paşa’ya havale ediyorum. Hani “Muin’i zalimin...” demiş ya... Demek bunlar fuzuli dellâl.

Allah (cc) ise; kulu bunalınca Hızır’ını yetiştirir. Hz. İsa (as) ise “Her derdin bir devası vardır, fakat ahmaklık müstesna” demiştir. Vesselâm.

Okunma Sayısı: 2444
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Eddai

    26.3.2021 20:50:06

    Biraz sert bir ikaz olmus ama yerinde olmus, tebrik ediyoruz sizleri! Herbir Peygamberin döneminde mergub metalar vardi ve ona has özellikleri veya mucizeleri ile dönemin Peygamberleri vazife basinda idiler. Hz. Isa (a.s) hangi esmaya yada sifata azami mertebede mazhar idi? Hz. Isa (as) peygamberimizin döneminde hastalik revacta idi, peki simdi hastalik revactami? Madem ki asrin müceddidi Nur'u iman ile bilinir diyor, öyle ise Herseyin sahibi olan ve bizim de sahibimiz Cenab-i Allah'a niyaz ediyoruz, Imanimizi kuvvetlendirsin, cünkü "...iman hem nurdur hem kuvvettir..." Hz. Isa (as) gelmis, gelecek.... Biz vazife basinda olalim!

  • Nahit Topaloğlu

    26.3.2021 18:11:35

    Bir tashih: Bezmi değil, bezme. "Geldimse n’ola ben şuarâ devrine âhir / Âdet budur âhirde gelir bezme ekâbir (Nev’î)." Bâki selamlar

  • Sezai MUMCU

    26.3.2021 13:09:38

    Dünya'da bin sene 1 güne tekabül etse MÖ 4 senesinde dogumlu, 33 yasinda MS 29 senesinde (olayin hangi Roma pretektörü zamaninda olduguna bakilirsa) Göge cikarilan Hz. Isa AS icin 2 gün sonra 33 yasinda Dünya'ya dönüsü 2029 dan sonra HER DAKIKA OLABILIR Hz. Isa AS sadece iki gün yaslanmis olarak döner. Sadik Nurculardan mahdut kardeslerimiz onunla birlikte hizmetinde olacaktir diye umuyoruz.

  • ömer ergün

    26.3.2021 10:33:38

    Hz. İsa indimi veya ne zaman inecek sizden birde Hz. İsa 4 ü bekliyoruz.

  • Sezai MUMCU

    26.3.2021 01:09:38

    Bir saikada Yildirimi her daim gözlere gösteren, sesini isittiren ZAT öyle ansizin Hz. ISA AS'i gökten yere söz verdigi icin indirecektir. Hz ISA AS in bazi Cuma namazini biiznillah KABE de kilmasina ne ENGEL VAR? Belki ona has BURAK hizinda gaybi bir asansörü vardir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı