Şu güvenlik koridoru tartışması olmasaydı, tavazzuh eden hadiseleri seyirle yetinecektik.
Zira Nur Talebeleri Arap Baharı ve bilhassa Suriye Meselesinde sekiz-dokuz sene önce ne demişlerse, aynı çizgiyi takip ediyorlar. Bu hususta en fazla yazan gazetelerin başında geldiğimizden, arşivlerimizdeki hakikatleri tekrarlamayı zaman kaybı olarak görüyoruz. Zira daha önemli ve haklarında düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşmamızı gerektiren aktüel hadiseler cereyan ediyor. Şam-ı Şerif politikasında milletçe yeni bir tuzağa düşmememiz için bir hatırlatmada daha bulunmak istiyoruz.
Nisyandan gelen insan unutsa da, hakikatli tarih, doğruları ayrı bir sayfaya kaydediyor. 12 Eylül felâketi neticesinde Türkiye’nin başına Özal’ın iradesiyle sarılan “Çekiç Güç” musîbetini, maalesef yeni nesiller bilmiyor. Yani Türkiye’yi Kemalist generaller ve Siyasal İslâmcı kadrolarla felâkete maruz bırakan Batılı Troçkistler, Pentagon’un himayesinde birkaç Avrupalı ülkeden Güneydoğumuza müstakbel Kürt Devleti’nin inşaası için, Özal ricasıyla Güneydoğumuza asker istemişlerdi… Altı ay aralıklarla bu ihanetçi gücün Türkiye’de kalma süresi, yıllarca uzayıp gitmişti… Ta ki; Kuzey Irak’taki fitne uydu devletin teşekkülü tamamlanana kadar… Bu ihanetçi gücün hamilik yaptığı Kuzey Irak fitnesinin, hem BOP’un, hem Körfez Savaşları’nın, hem global 11 Eylül’ün, hem Arap Baharı’nın ve hem de Irak ve Suriye’nin yerle bir olmasının temel taşlarını hazırladığını, çoğu insanımız ya bilmez veya unutmuştur. Çünkü bizdeki Kemalistler, ihtilâl, müdahale ve manipülasyonlarla mütemadiyen “millî hafızayı” tahrip ediyorlar ki, millet yakın geçmişteki hatalarından ders alamasın…
AKP’nin çizgi ve misyon olarak ANAP’ın devamı olduğunu, bu partiyi kuranlar bizatihi itiraf ediyorlar. Biz de, bu iki siyasî hareketin “12 Eylül”ün devamları niteliğinde olduklarını, İkinci Avrupa ve İkinci Amerika’nın tutsakları olarak siyasî icrada bulunduklarını, onlardan izinsiz müstakil ve millî bir program ve politika takip edemeyeceklerini söyleyegeliyoruz. Program gereği ömrünü tamamlayan ANAP‘ı ve Özal‘ı takip eden AKP’nin de her meselesinde Rusya ve İran nezdinde zevahiri kurtaracak şekilde Amerika’nın emrinde kalacağını söylüyoruz.
Kaderin insanlığa acıması çerçevesinde Rusya ile İran’ın aktif olarak Arap Baharına müdahaleleri, Almanya’nın ve dolayısıyla AB’nin önemli kuvvetlerinin Neocon’lara isyanları, İngiltere’nin Brexit’e yuvarlanması; denklemin anlaşılamayacak ve bazen de takip edilemeyecek sür’atle değişiklik kaydetmesine yol açtı.
Zamanında (Ronald Reagan’dan bu yana tam kadrolaşma) hem Beyaz Saray’da ve hem de Pentagon’da ipleri ele geçiren ve çoğu Troçkist oldukları halde kendilerine “Yeni Muhafazakârlar” (Neocon) diyen ekip, Amerika bizim diyor. Yüzlerce enstitü ve milyonlarca iyi yetiştirilmiş elemanlar… Küresel kuruluşlar üzerinden dünya ülkelerini ağ gibi sarmışlar. Amerikan Yüzyılı, Yeni Dünya Düzeni, Demokrasi İhracı ve daha nice projelerin sahipleri. İşte bu çetin ve şiddetli iç mücadelenin Suriye politikasındaki yansımalarını da başka renk ve şekillerle takip ediyoruz: Suriye ile masaya oturmamak… Kuzey Suriye’de Amerika ile işbirliğini hiç kesmemek… “Barzanistan” devletinin ihyasında İsrail ile birlikte vazife almak… Irak’taki PKK’lı teröristleri Kuzey Suriye’ye taşımak… Suriye muhalefetinin Beşşar ile masaya oturmasını engellemek… Ve bu derin yaranın sarılmasında bölge ülkeleriyle iş birliğine gidememek… Belki daha onlarca icraatıyla AKP‘nin burada Amerika’lı neoconlara mahkûm olduğunu ispat edebiliriz.
Mevcut durumda takip edilmesi doğru görünen yol; Amerika’nın İran, Rusya, AB, İngiltere ve içinde Türkiye’nin de yer alacağı bir Ortadoğu Konferansına ikna edilmesi ve imkân hazırlanmasıdır. Fakat AKP’lilerin duruşları, pozisyonları ve üslûpları bu istikamette hiçbir işaret vermiyor.