Biz bu hikâyeyi tarihin raflarına kaldırmıştık. Merhum Hafız Ali Ağabey’in talebesi ve üniversiteyi bitirdikten sonra şehit Menderes’e bürokrat olan Demirel’in siyaset sahnesine ilk çıkışı 1963 olduğuna göre, üzerinden tam yarım asır geçiyor.
Ve siyaseti terk ederek köşesine çekildiği tarih ise 2000’dir. Vefatının üzerinden de yaklaşık yedi sene geçmiş. Onunla birlikte veya döneminde siyaset yapmış politikacıların çoğunun isimlerinin yeni nesillerce bilinmemesine karşın DEMİREL, günümüz siyaseti üzerinde tesir sahibi olarak konuşuluyor.
Demirel’in siyasî hayatı, demokrasi mücadelesi, ihtilâllere maruz kalması ve bilhassa siyasetli dinî cemaatlerin iftiralarına hedef olması; ferdî, lokal ve belli bir zamana ait bir mesele olmadığını biliyoruz. Osmanlı’dan bu yana devam eden demokrasi serüvenimizi, Osmanlı’yı yıkarak “Yeni Cumhuriyet’e musallat” hanedanın mahiyetini ve bu hanedan üzerinden yüz elli seneye yakındır millet olarak imanımıza ve mukaddesatlarımıza müdahale edenlerin mahiyet ve hedefleri bilinmeden, “DEMİREL’İN SİYASÎ MİSYONU” üzerinde konuşmanın, abes ile iştigal olduğuna inanıyoruz.
Demirel’in, münafık Kemalist/Marksistlerin oyunlarına gelerek düşmanlık eden bir kısım “Siyasal İslâmcı”ların bekledikleri gibi bir ölümü olmadı. Akşam çevresiyle tatlı tatlı sohbet ederken sabaha doğru vefat etmiş. Sonra, onların beklediği gibi tabutunu birkaç yakını ve askerler defnetmediler. Bilâkis Anadolu’nun bağrındaki İslâmköy’deki cenazesine tam otuz bin seveni koşmuş, duâya durmuş. Ve kaderin garip bir tecellisidir ki, Türkiye demokratik siyasetinde millet ile çalışmış müteveffa liderlerin hepsinden ziyade kabri ziyaret edilen birisi olmuş. Hem de Anadolu’nun ücra bir köyünde… Türkiye’nin karartılmış ve mütemadiyen haramilerce demokrasiden uzaklaştırılmaya çalışıldığı döneminin siyaset kahramanının etrafında çıkarılan şayialar, iftiralar, karalamalar ve yalan haberlerle hücum edenlerin birçoğu, onun vefatıyla yalanın siyah perdesini araladılar. Mektebe gitmekle yarım kalan hafızlığı, her sabah Kur’ân sesleriyle çınlanan evde anne-babasıyla geçen çocukluğu, mütedeyyin bir aile çocuğunun hayatındaki ibadetin yeri ve dinî sembollerle millî dâvâlar karşısındaki duruşunun gerçekleri önemli değil miydi? Kendisinin, üslûbu gereği cevap vermediği ithamlar medyada ve neşriyatta ortaya çıktıkça, siyasetinden dolayı gençliği ve hayatları onu “TENKİT” ile geçen on binlerce insanın “TASHİH-İ FİKRE” gittiğini gördük ve duyuyoruz.
Nurcuların DEMİREL’in özel hayatı, şahsı ve ailesiyle alâkalı bir meselesi olmadığını herkes bilmeli. Bizi ilgilendiren biricik noktanın; onun Türkiye Demokrasisine çalışan siyasetin misyonunu yüklenerek ecdadı gibi kahramanca insaniyet/demokrasi ve Türkiye düşmanlarına karşı verdiği mücadelesidir. Mesele tamamen fikri olup, baştanbaşa paradigmalardan oluşan bir hayat ile alâkalıdır. Merhum Şehit Menderes’ten sonra demokrasi bayrağını dalgalandıran Süleyman Demirel’in ismi ve siyasî mücadelesi etrafında çıkartılmış binlerce yalan, tezvirat ve karalamanın, onun vefatıyla birlikte tarihe yükseleceğini beklerken, bilhassa dini siyasete alet eden mihrakların DEMİREL düşmanlığı üzerinden YENİ ASYA’ya hücumları, bu meseleyi yeniden müzakere etmemizi gerektiriyor, kanaatindeyiz. Diğer siyasiler gibi unutulmaya bırakılmayan bu siyasî lider üzerinden, Nurcuların elli senelik geçmişlerine hücum edenlerin “müteharrik-i bizzat” olmadıklarını düşündüğümden, yeniden bir DEMİREL VE DEMOKRASİ kong- resinin yapılmasının, hem Müslümanlar arasındaki sıkıntıları gidermeye, hem Türkiye Demokrasisi etrafındaki yanlış şayiaları temizlemeye ve hem de geçmiş elli seneleri bu siyasî parti ile olmuş NUR TALEBELERİNİN manevî hukukunu teslime vesile olacağını düşündüğümüzden, Mutlaka bir SÜLEYMAN DEMİREL sempozyumu yapılmalıdır, diyoruz... Ulemadan, karşısında ve yanında çalışmış politikacılardan, onu adım adım takip etmiş muhabirlerden, dinî cemaatlerin temsilcilerinden, onun hakkında araştırma yapmış muharrirlerden ve STK’lardan müteşekkil; ilmî, doğru istatistik ve şahitlere dayalı bir çalışma, dindarlar arasındaki bu problemi yüzde doksan çözer kanaatindeyiz.
Türkiye Müslümanlarının ittihadı bizi Türkiye’nin millî birlik-beraberliğine götürür. Millî birlik ve beraberliğin önemini anlamayana ne demokrasiyi, ne Türkiye’nin bekasını, ne İttihad-ı İslâm’ı ve ne de İnsanî değerleri hakkıyla anlatamayız.
Nurculuk mahallesinden, siyaset olarak “SİYASAL İSLÂM“ mahallesine yanaşmış bazı kardeşlerimiz, DEMİREL meselesinin Nurcular’ı ilgilendirmeyeceğini iddia edeceklerdir. Yalnızca şu bilgi bu hususta bizi aydınlatacağından, polemiğe ihtiyaç kalmayacaktır. Çok partili dönemde Bediüzzaman Hz.lerinin düstur ve prensipleri istikametinde Demokratları desteklediğini biliyoruz. Merhum Şehit Menderes ile alâkalı beyanları ve gönderdiği mektupları da ortada. Üstadın vefatından sonra, bir talebesi hariç kalmak üzere bütün talebelerinin Adalet Partisi’ne rey verdikleri ve dolayısıyla Süleyman Demirel’i siyaseten destekledikleri hakikati de, Said Nursî’nin Menderes’e verdiği destek kadar ispatlıdır. Yani Risale-i Nur Talebeleri; ne Adalet Partisi ve ne de Süleyman Demirel unsurlarını inkâr edemezler. İşte bu hakikati bilen mason ve komünistler, DEMİREL düşmanlığını gündeme getirerek, kendilerince sağı parçalamaya devam edeceklerini düşünüyorlar. Risale-i Nur’daki içtimaî prensiplerin yanlışlığından bahsedecekler. Türkiye’deki dinî cemaatlerin “ANA OTAĞI” olan Nurculuğa vuracakları darbe ile bütün dinî cemaatleri tesirsiz hale getirebileceklerine inanıyorlar.
Demirel öldü, fakat demokrasi yaşıyor. Yeni Asya’yı hedef alarak DEMİREL polemiğine girişenler, bilerek-bilmeyerek Risale-i Nur ve demokrasi karşıtlarının değirmenlerine su taşıyorlar. Bediüzzaman Hz.lerinin bütün talebelerinin meşveret ile destekledikleri AP’yi ve onun genel başkanı DEMİREL’i siyaseten tenkide kalkışanlara; onlara dünya ve ahirette faydalı olacak bir kongre teklifinde bulunmak istiyoruz.
Yukarda arz ettiğimiz üzere Yeni Asya, Demirel’in şahsını değil, onun bayraktarlığını yaptığı demokrasiyi savundu. Yeni Asya hem demokrasi meselesinde, hem insanlık uğruna yirmi üç defa zehirlenmiş ve yirmi sekiz sene zindan/menfa hayatı yaşamış Said Nursî’nin İman ve Kur’ân mücadelesi hususunda ve hem de Müslümanların uhuvvet ve ittihadlarını engellemelere karşı çok hassastır. Buyurun, her şeyi söz konusu ilmî kurultayda konuşalım. Komünistlerin çıkardıkları “mason Demirel veya Morris Süleyman’dan tutun, ihtilâllerde“ şapkasını aldı kaçtı, iftirasına kadar… Kemalistlerin global komünistlerle tertipledikleri ve ANAP-AKP ile devam ettirdikleri, bin sene devam edeceğini iddia ettikleri 12 Eylül ihtilâli sürecinin bir döneminde ordudan atılmış dindar subaylarımız gerçeğinden, “… Başörtülü okumak isteyenler Suudi Arabistan’a gitsinler” cümlesinin Bektaşi’ce istimaline…
Demokrasiyi ve Nurcular’ı saf dışı bırakmak üzere Türkiye ve din düşmanlarının DEMİREL unsurunu nasıl kullandıkları, söz konusu toplantıyla mutlaka ortaya çıkacaktır. Bediüzzaman ve Risale-i Nur gerçeği devam ettikçe, bu hareketin tarihçesi içinde yer almış “SÜLEYMAN DEMİREL” unsuru da mutlaka gündeme getirtilecektir. Gelin, yakın tarihimizin üzerine münafıklarca gerilen siyah nifak örtüsünü çekip, bizi “Millî Birliğe” ulaştıracak hakikatleri birlikte öğrenelim, ne dersiniz?