Hadiseleri tarihî bütünlük içinde değerlendirenler, bazıların iddia ettikleri gibi komünizmin bir yere gitmediğini, kendisini muhafaza uğruna şekilden şekle bürünerek eski coğrafyasında daha çok farklı perdeler altında varlığını devam ettirdiğini göreceklerdir.
Daha önceki yazılarımızda; neocon ve neoliberal hareketlerinin Marksizm felsefesinden doğduklarını ve Bediüzzaman’ın bahsettiği “dinsizlik cereyanları” olduklarını örnekleriyle yazmıştık. Daha çok Amerika ve İngiltere’de konuşlanan bu cereyanların hazırladıkları BOP, Arap Baharı, Yeşil Kuşağa demokrasi ve Latin Amerika´ya Özgürlük hareketlerinin, özde birer Bolşevik kalkışmalar olduğunu da geçmiş tahlillerimizde işaret etmiştik. Fakat 2019’un sonu itibariyle dünyamızda hareketlenen sınıf mücadeleleri ve sosyal hareketler, modern Bolşevizm’e veya dünkü “Sosyalist enternasyonalistlere” cesaret verdiğini gösteriyor. Belki de bu cesareti, Alman sosyal demokrat siyasetçilerinden Franz Müntefering´in 2005’te haber verdiği "çekirge hareketi” ile "köpekbalığı” fonlarının Batı Sermayesini teknolojisiyle birlikte komünist Çin´e taşıyan neocon-neoliberal ittifakından alıyordur. Çin gribi olarak dünyaya yayılan Korona ile birlikte bu kızıl ittifakın başta hür dünya demokrasilerini, insanî değerleri ve genel hürriyetleri, yeni bir üslûpla tehdide yönelmesi, haklı olarak çok insanımızda “komünizmin” dönüşünü tedai ettiriyor.
Papa Johannes Paul´un Varşova üzerinden başlattığı hürriyet yürüyüşü, önce Berlin duvarını yıkmış ve arkasından “Demir Perdeyi” parçalamıştı. Ekim Devrimi´nin St. Petersburg´u işgalinin yetmişinci senesinde, dünya medyası komünizmden kurtulduğumuzu ilân ediyordu. Gel gör ki hakikat öyle değilmiş.
Kuzey Avrupa’dan dünyaya yayılan bu dehşetli dinsiz tahripkâr cereyan; mekân ve forma değiştirerek yeni yeni sloganlar edinecekti: Yeni Muhafazakâr, Yeni Liberal, sefahat ve ahlâksızlığa “özgürlük” ile “tüketime dayalı ekonomi” diyecekti.
İsterseniz günümüze gelelim. Berlin’e, Marksist Rosa ile Liebknecht´in halkça linçlerinden yüz iki sene sonra Lenin´in heykelinin yeniden dikildiği güne… Pandemiyi protesto bahanesiyle yüzlerce enternasyonalcinin polisçe dağıtılan yürüyüşüne… Londralı komünistlerin heykellere ve tarihe yönelik saldırılarına… Amerika’da G. Floyd bahanesiyle başlatılan ANTİFA isyanlarına…
Kuzeyli dindar Amerikalılarla Güneyli dünyaperest Anglosaksonlar arasındaki savaşı bitiren General Lee’nin anıtının tahribine… Ve Batı hükümetlerindeki koalisyon ortağı komünistlerin, gizlice komünist Çin ile yaptığı malî anlaşmalara gelelim.
Elli seneye yakındır “Kürtlük” maskesi altında Ortadoğu’da dehşetli terör eylemlerinde bulunan Marksist örgütün “yeni Rojava” komününü teşkiline... Pentagon içindeki Troçki kanadın Kuzey Irak ve Suriye’deki Marksist Kürt devletleri hayallerine kadar… Türkiye komünistlerinin bu günlerde yazdıklarını incelediğinizde, 1970’lerde Fatsa’da inşaya çalıştıkları “Terzi Fikri Komünün” nostaljisiyle karşılaşacaksınız. Zaten onların yüz küsur senelik “Sosyalist enternasyonalizm” hayalleri hep genç ve taze olarak yaşayarak zamanımıza ulaştı. Onların “Millî devlet” refleksine karşı geliştirdikleri “ırkçı milliyetçiliğinin” de bu yolda bir tezgâh olduğunu, parçaları yan yana topladığınızda daha iyi anlıyorsunuz.
Size ilginç bir ipucu daha vermek istiyoruz. Komünistlerin tarihlerinde Rusya ve Moskova, Lenin ve arkadaşlarının icraatları cihetiyle önemlidir. Günümüzde, Moskova’nın yerini New York ve Londra´ya bıraktığını ve coğrafya olarak da Amerika ve İngiltere’yi benimsediklerini söyleyebiliriz. Zira AB kriterleriyle oluşan demokrasiden, şeffaflıktan ve adaletten; yarasanın ışıktan kaçtığı gibi kaçıyorlar. Her ne kadar ana vatanları Kuzey Avrupa olsa da…
Neoliberalizm modern Bolşevizme zemin hazırlıyor. Marksizmi, tabiatçılığı, sosyalizmi ve komünizmi mahiyetleri itibariyle bilenler; sosyalist enternasyonalcilerin bütün değişim çabalarına rağmen onları her yerde tanırlar. Aileyi ve aileye yardımcı bütün değerlere savaşı olan neoliberallerin neticede; gayr-ı meşrû bir nesil, gayr-ı meşrû bir sermaye ve gayr-ı meşrû bir hürriyet anlayışıyla demokrasileri yok etmeye çalıştığını neticeleriyle görüyoruz. Bir önceki yazımızda belirttiğimiz üzere; sosyal devleti tasfiye, ücretleri kısıp tüketimi alabildiğince arttıran bu liberal görünümlü Marksistlerin sermayeyi belli ellerde toplama gayretini, elbette düz kapitalizm mantığıyla izah edemeyiz. Bu politikanın netice itibariyle yeni sınıf çatışmasını doğuracağını bilen liberal Marksistler, daima komünistlerle iç içe olup birlikte çalıştılar. Dışardan; ahlâksızlığa, magazinliye, sermayeye, hayvanî hürriyetlere ve bilhassa kadını istismara itirazcı görünen, eden “enternasyonalcilerin”, özde onlarla birlikte çalıştıklarını ve ters vuruşlarla birbirlerine yardımcı olduklarını ispat edebilecek yüzlerce örneği bir çırpıda söyleyebiliyoruz. Demokrasinin ölümcül düşmanı olan sefahati, israf ve ahlâksızlığı siyasetlerinin prensipleri arasına koymuş neolibarellerin mahiyetleri millî devletlerin idarecilerince anlaşıldıkça, ittifakın gücü azalıyor. Ellerindeki bankalarla tüketim belâsına düşmüş milyarların hürriyetini yüksek faizli kredilerle gasp eden liberal Marksistlerin, hürriyet maskesi altında musallat olduğu millî demokrasilerde, Pentagon destekli enternasyonalcilere ihtilâl zeminlerini nasıl hazırladıklarını merak edenler Pakistan, Endenozya, Malezya ve daha birçok İslâm ülkesinde olan biteni gönül ferahlığı ile tahlil edebilirler. Gerçi bu tehdidin bu günlerde Washington´da Amerika hükümetine yöneldiğini okuyunca, “demokrasi karşıtları cereyanlar” tahlillerimizde yanılmadığımızı da görmüş olduk. Hem Pentagonlu generaller ve hem de Demokratların adayı Joe Biden, Cumhuriyetçileri ordu ile tehdit ediyor. Fakat şu hakikati peşinden söyleyelim ki; Pentagon ve NATO’daki Troçkicilerin güçleri ABD ve AB demokrasilerine asla yetmez. Zira her iki devletler topluluğu da demokrasiyi hazmetmiş görünüyorlar.