"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türkiye Müslüman cemaatleri ve neoliberal tuzaklar…

Şükrü BULUT
06 Ocak 2020, Pazartesi
Dinî cemaatlerimizle devlet arasındaki irtibat, muvazene ve zaman zaman birlikteliklerine, labirentlerin azıcık dışından bakmaya ne dersiniz.

Zaman selinin akıntılarında ve ona bağımlı olarak yaşadığımızdan, onun hakkımızdaki hükmünü çoğu kez göremeyiz. Hem coğrafya ve hem de yaşanılan zamandan uzaklaşarak cemaatlerimizin geçmişteki ahvallerini tahlil etmek daha sağlıklı olmaz mı? Kim bilir… Türkiye’miz olarak, 12 Eylül ihtilâlinden sonra cereyan eden hadiselere hep içerden baktık. Kemalistlerin “geleneksel zorbalıklarla” istintak ederek zabt u rabt altına aldığı cemaat temsilcileri ve müntesiplerine uygulanan gizli istibdat. Cemaatlere, bir birine düşmanlık ve nifak şartıyla verilen kısmî hürriyetler ve bazılarına maddî yardımlar… 2002’ye kadar yardımların, daha çok dahili organizasyonlarla yapıldığını da geriden geriye duyacaktık. Kemalistlerin ihtilâl taşeronluğu, cemaatlerin olaya “dahili” bakmalarını sağlamıştı. Globalleşen dünya siyasetinden, o siyasetin temsilcileri olacak Thatcher, Regaen, Kohl ve Özal gibi aktivistlerden, daha doğrusu Şikagolu ve Londralı Neoliberallerden hiçbirimizin haberi yoktu. Başta Türkiye olmak üzere dünyadaki İslâmî gelişmeleri ve doğrusu hürriyet ve demokrasilerin yükselişlerini durdurmak için keselerin açıldığını, yıllar sonra öğrenecektik. En uyanık ve düşmanını tanıyan dinî cemaatlerimiz bile, ancak Kemalist ihtilâlcilerin ve bir kısım yabancı istihbaratların kapılarına kadar cinayetlerin izlerini takip edebiliyorlardı.

Devletleri özelleştirerek milletlerin iradelerinden kaçırma ve bütün toplumları tahrip etme projelerinin sahipleri olarak neoliberaller, önce devleti sosyal alandan çekmekle işe başladılar. Bir takım lokal rüşvetlerle sosyal hizmeti özelleştirmeye gittiler: Sağlık, eğitim, aile danışmanlıkları, çocuk bakım ve eğitim yuvaları ve daha yüzlerce kalemde özelleşmeye giderek “millî devleti” devre dışı bırakmaya yöneldiler. Kemalizmin mengenesinde yarım asra yakındır inleyen Müslüman dinî cemaatler, Anayasadaki hükümlere ve Kemalizmin her şeyi zabt u rabt altına aldığına bakmaksızın bizdeki neoliberallerin telkin ve siyasî rüşvetlerine maalesef aldandılar. Ve çoğu da, fukara Müslümanların himmetlerini “sosyal hizmet müesseselerine” yatırdılar. Kendilerine kurulmuş tuzaklardan habersizce mevcut sistem içinde, “dindar nesiller” yetiştirebileceklerine kendilerini inandırdılar: Okullar, hastahaneler, kreşler, Kur’ân Kursları ve daha nice sosyal müesseseler.

 Hücum için kendilerini gözleyenler, onların mayınlı alanlara girmelerini bekleyip durdular. Zira yaptıkları bütün “sosyal hizmetler” temelde kendilerinin anayasasıyla çelişiyordu, kanunen yasak olduğu halde sabredilmişti, kendilerine… Sonra olanlar oldu. Her ihtilâlden sonra yaptıkları gibi… Dinî cemaatlerimiz, devletin yapması gereken “sosyal hizmetler” vadisinde hem himmetlerinden ve hem de hürriyetlerinden oldular. Neoliberallerin “hürriyetçilik oyunlarını” dinî cemaatler en çok 28 Şubat öncesinde yaşamışlardı. Ve sonra da 15 Temmuz kalkışmasıyla olup bitenler…

Kemalizm’in fakr u zarurete mahkûm ettiği dinî cemaatlerden, bazılarının ihtilâlcilerin maddî manevî desteklerine mazhar olmaları ve füze hızıyla akranlarının arasından yükselişleri de fazla dikkati çekmemişti. Kur’ân ve iman dâvâsındaki bir çok kardeşimizi üzmemek için, o dönemde cereyan etmiş müşahhas olaylara girmeyeceğiz. Fakat hakikati kaydeden doğru tarihin; o günün hadiselerini, hadiselerde vazife almış kahramanlarını ve icraatlarının neticelerini bir bir kaydettiğini hepimiz biliyoruz. Zaten çoğu da gazete arşivlerinde mevcuttur. Yalnız; bu dönemde Kemalist veya mason geçinerek dinî cemaatleri maddî yardımlarla dizayna kalkışanların, neoliberallerin Türkiye’mizdeki vazifelileri olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Dindar Özal ve siyasal İslâmcı kadrolar… Biraz da Türk Milliyetçiliği… İşte sana Türk-İslâm sentezi… Hiçbir dinî cemaatimiz –maddî gücü yerinde olanlar- bu aymazlıklara itiraz etmemişlerdi.

Neoliberallerin bu dönemde, yüksek ücretler ödeyerek topladığı sosyal bilimci, şarkıyatçı, Türkolog ve İlahiyatçılarla oluşturdukları enstitülerde Müslümanlara “yeni kimlikler” imal ettiklerinin de farkına varamadı, dinî cematlerimiz. Müslümanların M. Kemal ile barıştırılması, dindar Atatürkçülük, Ilımlı İslâm (sonradan bu çizgi hurafelerle dolu Liberal Müslümanlar durağına ulaşacaktı), Türkiye İslâmı (İran ve Araplardan bizi uzak tutmak üzere), Euroislam ve Feminist Müslüman Kadınları hareketi gibi onlarca projenin belli enstitülerde hazırlanarak, ANAP‘ın köy yollarından önce katır sırtında elektrik hizmetiyle, Türkiye Müslümanlarına tatbikini de çoğu cemaatlerimiz sonradan anlayacaklardı. Light İslâm için koşuşturan prensler, prensesler, papatyalar, beyaz kelebekler ve üniversitelerin bahçelerinde dans eden üniversite öğrencilerini cemaatlerimiz anlayamamışlardı. Zira onlara verilen akçeli akçesiz yardımlar, kanunun yasaklamasına rağmen göz yuman siyasetçilerin arkalarını sıvamaları ve günlük hayatta sabır ile tolere edilen bazı icraatlarıyla, meczubane neoliberal politika ve siyasetçileri desteklediklerine bizim neslimiz, yaşayarak şahit olmuştu.

Neoliberallerin, zorba Kemalistlerden farklı bir metodla, yani sözde hürriyet ve sivillikle komünizmi veya global ahlâksızlığı insanımıza sunduğunu, sefahatin önündeki bütün bariyerleri kaldırarak bilhassa gençliğin hayvanî arzularına start verdiklerini, tesettürü itibarsızlaştırarak müstehcenlik ve iffetsizliğin kapılarını “açık toplum“ felsefesiyle sonuna kadar açtıklarını; hissettikleri halde Müslüman cemaatlerimiz kuvvetlice itiraz edip karşı duramamışlardı. Sefahat ile ibadete aynı kapıdan ve aynı insanlar gidebilirler miydi? Haram ile farz ibadet aynı insanlarca ve bitişik mekânlarda icra edilir miydi? İşte bu soruları dinî cemaatler neoliberal pratisyenlere soramadılar. Betty Mahmoody’den, Teslime Nesrin’e, Ayan Ali Hırsî’ye ve Rabia Kadir’e kadar… Kadının üzerinden yürütülen “nesh-i insaniyet” (insanlığı yok etme) projelerinin hangi merkezlerce hazırlanıp neşredildiğini de anlayamadık. Töre Cinayetlerinin arkasına saklanılan “iffet ve aile” düşmanlığından tutunuz, Özal’ın israf ve tüketim toplumunun sözcülüğünü yaptığı raddeye kadar. Özal ile start edilen “dehşetli dünyevîleşme“ sürecinin daha sonraki “siyasal İslâmcılar” döneminde dönüştüğü “yeşil sermaye fırtınasından” ta 28 Şubat soğuklarına kadar… Bütün bu zamanlarda ortaya çıkan hadiselerin, planlıca yapılmış tahribatların, İslâm’a sokulan modern bidaların, cemaatlerin yardımıyla terk ettirilen kimliklerin ve sonraki konularımızda genişçe ele alacağımız faizle tanışmaların yekûnunun, neoliberal cereyanların yardımlarıyla gerçekleştirilmiş tahribatlar olduğunu dinî cemaatler maalesef anlayamadılar.

Zira, istiğna düsturunu, sosyal devletin vazifesine karışmanın mahzurlarını, dinin dünyevî siyasetler üstü olduğunu, Allah rızası dairesi dışına çıkıldığında veya ahiret hedefinden kopulduğunda; dinî cemaatler için her şeyin neticesiz kalacağını maalesef nazarda tutamadılar, çoğu cemaatlerimiz.

Okunma Sayısı: 2716
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zeliha

    7.1.2020 23:31:09

    Daha çok yazılmali bu konulae belki nedamet ederler. Yusuf'u kuyuya atan kardeslerine Yakup peygamberin dediği gibi "Rabbinizle başbaşa kaldığınızda da mı nedamet etmediniz, hiç pişman olmazsınız mı?" İnsan bu kadar hizmete verilen zararı görünce bunu düşünmeden edemiyoruz. Kendi çocuklarının yaşadıklarını da mı görmüyorlar? Bir kişinin imanının kurtulması sahralar dolusu kırmızı koyunlardan değerli değil miydi, şimdi o çocuklar nerde?Risale-i nurlar da herşey varken ,üstad zındıkanın kılcal damarlarına kadar bize haber verirken

  • Mehmet Said

    7.1.2020 08:22:00

    Milli ve bağımsız olmaları gereken cemaatler üzerindeki bu korkunç çalışmaları diyanetimiz takip etmeliydi. İş işten geçtikten sonraki ifade ve açıklamaların bir hükmü kalmıyor. Yani Diyanetimiz de cemaatlere karşı irşad ve ikaz vazifesini yapmamış.

  • Haydar

    6.1.2020 18:55:31

    Çok güzel bir konu. İyi analiz edilmiş bence. Biz kendi öz benliğimize dönmediğimiz sürece birileri maalesef kullanıyor. Şuan uyanıldı mı? Bence hayır. Başkalarına alet olmamak için önce kendimizden küçük daireden başlayıp, halkaları yavaş yavaş genişleterek düzeltmeye gayret etmeliyiz.

  • Mustafa Demir

    6.1.2020 14:54:45

    Onun için evvela hürriyet evvela demokrasi.

  • Mürsel

    6.1.2020 12:57:00

    Cemaatler; aşırı karşıtlığı yalancı bir tatmin, en iyi bir cihat gibi görüp aatıl kaldığını kısır kasnak durumuna düştüğünü, siyasi muvazene ve ayarsızlıkla siyasetçi etiketi yeyip, kendi tızak ve bariyerini oluşturduğunu, siyasi ve ferdi merkezli fikirlerini, şiddetle savunup bir dizi parçalanmaya, kuvvetten düşüp zayıflayarak, ümitsizliğe sebep olduğunu,nihayet ahir zaman fitnesinin en ağırında feraset ve basiret gösteremediklerini göremedi..

  • Nur

    6.1.2020 11:25:47

    Globalleşmeyi yalnızca neoliberaller yakalamış ve insanlığı bozmak üzere kullanmışlar.Umarız ki, bundan böyle dini cemaatler asıl görevlerine dönerler. Seküler meselelerle uğraşıp dinsizlere alet olmazlar. Böyle giderse yazık olacak. Ellerinize sağlık

  • Aykan

    6.1.2020 10:04:39

    Elinize sağlık. Maalesef “Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler… (İbrahim Sûresi: 3.)” âyetinin işaretiyle bu zamanda ahiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiğimiz halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını ona tercih ederek hizmet ettiğimize inanıyoruz hâlâ. Allah istikametten ayırmasın, hidayetinde daim kılsın.

  • Ali Tam

    6.1.2020 06:44:25

    Gladstone Planının Ingiliz Avam Kamarasinda 1890larda alinan bir KARAR olup LOZAN da ya Kur'ani ortadan kaldiracaksin veya Milletini ondan uzaklastiracaksin EMRINE dönüsüp yoksa seni hicbir ülkeye tanitmam tehditinin Ankara Heyetince kabul bulusu ve kabul edersen seni KEMALIZM ve gerekli yapay unsurlar (PKK) ile kurup kollar,desteklerim vaadlerinden MILLETIN HABERI YOKTU. Sirtlanin,Kurtla ittifaki gibi Ikinci Dünya savasindan sonra bu Ingiliz ABD ikilisi olarak kanimizi emen canavarlara dönüstüler. Iste OrtaDogu iste Cuntalar, iste YAPTIRIMLAR, AMBARGOLAR. Kemalistler, Siyasal Dinciler, PKKlilar hepsi INGILIZIN ABDnin PARYASI olmus hem de öz vataninda. Hâlâ farkinda olmaksizin Dostum T... Dostum J... Dostum M.... Dostum P... Vampirlerle Dostluk Haram Kan Isretini dogurur.

  • Sultan selim

    6.1.2020 02:04:55

    Bir sel tufanının verdiği büyük bir hasarı ve bunun izlerini hem hayret hem de hüzünle okutan bir yazı. Yaşanılanlara üzüldüğümüz kadar dile getirilip teşhisine de sevinmek isteriz. Selam ve dualarla

  • Ahmet Danışmaz

    6.1.2020 01:55:58

    Evet, istiğna düsturu göz önünde tutulmadığı için din ictimai ve özel hayatımızdan çıktı. Sadece bir slogan oldu. O da dünyevi çıkarlarımıza hizmet ettiği şekilde ve sürece. Müslümanlar olarak biz ahireti ve dünyanın fani olduğunu unuttuk. Az ya da çok hepimiz unuttuk. Selamlarımla

  • Hayati

    6.1.2020 01:37:24

    “Devletleri özelleştirerek milletlerin iradelerinden kaçırma ve bütün toplumları tahrip etme projelerinin sahipleri olarak neoliberaller, önce devleti sosyal alandan çekmekle işe başladılar.” Önemli bir tesbit. Milli irade olmadan dini hayat da olmaz, demokrasi de olmaz.Dehşetli oyunlar oynanıyor, aman dikkat ey müslümanlar!.

  • Recep Tuna

    6.1.2020 01:10:03

    Tamamen katılıyorum Sayın hocam binler selam

  • Ahmet Said

    6.1.2020 00:43:54

    Çok önemli ve hassas olan bu konuyu dikkatlice ve kimseyi incitmeden işleyen yazarımızı tebrik ediyorum. Yalnız bu konunun bütün ayaklarıyla işlenmesini diliyorum, gazetemizden.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı