Hasan Bey: “İhlâs Risalesi’nde, “Eğer ‘ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim’ arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir” cümlesini açıklar mısınız?”
Tehlike Saçan His
İhlâs bütün âhiret amellerinde en vazgeçilmez şarttır. İhlâs olmadığında, sevap kazanma hissi tehlike saçmaya başlar. Ve salih amellerin değerini sıfıra indirir. Dünyada ihlâssız kimse, ahirette -maazallah- eli boş kalan kimsedir. Peygamber Efendimiz (asm) bundan dolayı, “İyi amel sahipleri helâk olur. Ancak ihlâslı olanlar kurtulur. İhlâslı olanlar da büyük bir tehlike içindedirler.”1 Buyurmuştur.
Bu tehlike ölünceye kadar peşimizi bırakmaz. İşte Üstad Hazretleri’nin İhlâs Risalesi’nde önemle işlediği düsturların her birisi şeytana karşı birer çelik zırh hükmündedir. İhlâs düsturlarına uyduğumuzda Allah’ın izniyle şeytana girecek kapı bırakmamış oluruz.
Bahsettiğiniz bölümde, en masum bir gerekçe üzerinde şeytanın nasıl bir tahribat yapabileceğine işaret ediliyor. “Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim” arzusunda, eğer ucb ve enaniyet duygusu varsa, bu, insanın amelini mahveder. Şeytanın eline malzeme verilmiş olur. Şeytan eline düşen “benlik” malzemesini kullandığı dakikada, hırsla peşine düştüğümüz sevaptan bir istifademiz olmaz.
Sevabın Değeri Birden Bine Çıkar
Üstad Hazretleri bu tehlikenin ağına düşmememiz için diyor ki: “En lâtif ve en güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumane, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgamlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaş ile yaptırmak hoşunuza gitsin.”2
İstemeyen bir arkadaşa bunu yaptırdığımızda, şu kârları elde ediyoruz:
1- Nefsimiz hodgamlık ve benlik tehlikesinden kurtulur.
2- Arkadaşımızın sevap almasını sağlıyoruz.
3- Arkadaşımızın nefsini nefsimize tercih etmekle Kur’ân’ın emrettiği îsâr hasletini3 yaşamış oluyoruz.
4- “İştirak-i amal-i uhrevî” düsturu ile, kardeşimizin sevap almasını gönülden arzu ettiğimiz için biz de onun aldığı aynı sevabı Allah’ın izniyle alıyoruz.
5- Aramızda ihlâsla bina edilen muhabbet ve uhuvvet kuvvet kazanıyor.
6- İhlâs sırrı zedelenmiyor. Sevabın değeri birden bine çıkar.
Nurdaki İhlâsı Bozmamak İçin…
Kendimizi, bir ismi tamamlayan harf olarak gördüğümüz dakikada benlik dâvâsı biter; “biz olma” şuuru devreye girer. Kendimizi “biz” olarak hissettiğimiz an, şahsî hiçbir kaygımız, ne makam, ne unvan, ne isim, ne resim, hiçbir derdimiz kalmaz. Benlik handikabını aşabildiğimiz ölçüde, kendimizi “biz” havuzuna atmamız, “biz” havuzunda kendimizden geçmemiz zor olmaz.
Tam ihlâsa muvaffak olmanın en kolay ve en sağlıklı yolu da, işte bu “biz” havuzunu kazanmaktan geçer. Burada bütün şeref “biz”e aittir, bütün sevap havuzdaki herkesindir.
Üstadımız, kendi muazzez şahsını dâvâsı içinde eritmiş ve sahip olduğu şeref ve makamı şahs-ı maneviye mal etmiştir. Demiştir ki:
“Nurdaki ihlâsı bozmamak için, uhrevî makâmât dahî bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum.”4
Dipnotlar:
1- Keşfü’l-Hafâ, 2/312
2- Lem’alar, s. 166
3- Haşir Sûresi: 9
4- Emirdağ Lahikası, s. 233