"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstibdat ihtilaftan istifade eder

Süleyman Uçar
22 Haziran 2023, Perşembe
“İstibdat ihtilaftan istifade eder. Toplumu kucaklaştıran, milleti millet yapan Kur’an’ın değerlerini siyasete alet ederek itibarsızlaştırıp zayıflatarak, nihayetinde kesip atar. İpi kırılmış tesbih tanelerinin dağılıp çarpışması gibi, milleti birbiriyle çatıştırır. Toplumu kaynaştıran tüm değerler, kutuplaştıran ve çatıştıran bir konuma getirilir.''

DİZİ: Yüzde Biri Anlamak - 2
Süleyman Uçar
[email protected]

Meleği şeytan, şeytanı melek görmek

Din kardeşi olduğumuzu emreden ayetler ve kardeşliği iktiza eden dinimizin, nûranî rabıtaları ve hakikatleri vardır. Bu bağların herbirisini imani şuur ile hissettiğimiz zaman gezegenleri bağlayacak kadar güçlü halatlar olduğunu göreceğiz. Her bir İlahi isimden tutalım da, peygamberimiz, kıblemiz ve vatanımıza kadar nurani bağlar sebebiyle kardeş ilan edilmişiz.

Hakperestliğe dayanmayan ve tarafgirlikle ortaya çıkan din adına siyasetler, dinin nûranî bağlarını siyasi taraftarlığa feda ettiler. Kuvvete dayanan istibdatçı siyaset, sırf siyasi güçlenmenin  hatrına, din kardeşini şeytan gibi görmekten çekinmedi.

Siyasi tarafgirliğinin dışında hiç bir dini duyarlılığı olmayan, hatta şeytan gibi ifsat eden kişilere melektir dediler.

Meleği şeytan, şeytanı da melek gibi gösteren siyasetin kendisi, şeytanın ta kendisi oluyor. Şeriatın yüzde doksan dokuz kısmı mü’minleri ittifak ettirirken, yüzde bir olan siyasetin istibdada bürünmesinden dolayı, kardeşini şeytan yerine koydurup ihtilaf tohumları çıkarması, Şeriat-ı Muhammediye (asm) açısından ne büyük bir fitne ve ne büyük bir zulümdür.

“Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i salihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm.” (Mektubat, s.308)

Demokrat siyasette meşveret asıl olduğu için çatışmayı değil kucaklaşmayı, ihtilafı değil ittifakı, kuvveti değil hakkı öne çıkardığından meleğe melek, şeytana da şeytan demeyi hakperestlik vecibesi görür. Kutuplaşan değil kucaklaşan toplumlar, demokrasinin ana sermayesidir.

İstibdat bunların tam tersi olan ihtilafı, husumeti, aldatmayı ve çatışan kitleleri kazanç kaynağı görür.

Manevi değerlerin ihtilaf vasıtası yapılması

İstibdat ihtilaftan istifade eder. Toplumu kucaklaştıran, milleti millet yapan Kur’an’ın değerlerini siyasete alet ederek itibarsızlaştırıp zayıflatarak, nihayetinde kesip atar. İpi kırılmış tesbih tanelerinin dağılıp çarpışması  gibi, milleti birbiriyle çatıştırır. Toplumu kaynaştıran tüm değerler, kutuplaştıran ve çatıştıran bir konuma getirilir.

Adalet talebi, cemaat olma anlayışı, gençlerin manevi değerleri kazanımı, terör hassasiyeti gibi değerler istibdatçı iç siyasetin dizaynı hatırına suistimal ediliyor. İstibdatçı siyasetin aldatmalarla rakibini mağlup etmek pahasına milletin yarısını diğer yarısına vatan haini gibi görmesini sağlayacak ihtilafa zemin hazırlaması, büyük bir fitnedir.

Üstad, tarafgirlik ve siyasetçilikle ortaya çıkanlar için; ”isabet de etse mes’uldur” değerlendirmesinde bulunur. Şeriat-ı İslamiyeye en büyük darbenin, din adına siyasete talip olanlar tarafından vurulduğuna teessüfle şahit olduk.

İsrafçılığın itibar gibi sunulması, rüşvetin hediye diye kamuflajı, yandaşlığın akrabayı gözetmek diye örtbası, adaletin adavete feda edilmesine değişik bahaneler ile masum tabirler takıp, Kur’anî değerlerin tahribatı, istibdatçı süfyanî siyasetin dehşetli darbesidir.

Hazinelerin, havuzların ve ellerin delinmesi

İstibdadın getirdiği denetimsizlik suistimallere zemin hazırlar. Milletin malıyla ve vergileriyle yaptığı fedakarlıkla hazine havuzu meydana gelir. Bu havuzda biriken maddi kaynaklar, memleketin terakkisi için sarfedilmekle tekrar millete iade edilir. İstibdatçı siyaset burada da yapacağı tahribatı yapar. Usulsüz, kontrolsüz ve haksız harcamalar bu havuzların altından açılan birer deliktir. Ne kadar da millet fedakarlık yapsa, bu havuz dolmaz ve milleti zayıflatır.

Süfyaniyetten miras kalan elin delik olması, istibdat ortamında yaygınlaşır. Eli delinen nice insanlar türer. Elin delinmesiyle, gözün birinin de görmemesine sebep olur. Gözün biri dünyayı, diğeri ahireti temsil eder. İsrafçılık dünyaya bakan gözü kuvvetlendirdiği halde ahirete bakan gözü de kör eder. Siyasi istibdadın, şeriata nasıl zarar verdiğinin bir boyutu daha ortaya çıkmış olur.

Devletin eli delik insanlar tarafından kuşatılması, hazinenin altındaki delikleri dehşetli hale getirir. Zayiat, hile ve hırsızlık artar. Sa’y masrafa kafi gelmez. Hile ve haksız kazanç meşrulaşır.Üstadın tabiriyle ‘seele ve cerrar (dilenci) yetişir.’

Hazinede mal birikmez. Milletin maddeten terakkisini temin edecek ilmi araştırmalara, sanata, teknolojik yatırımlara kaynak bulunamaz. Yine istibdadın her kademede yayılması suistimalinden ortaya çıkan denetimsizlik,yöneticilerin israfçılığına zemin hazırladığından, bu hileleri şiddetli istibdat ve propaganda, şiddetli iftira ve yalan gibi vasıtalarla kendilerini saklamaya mecbur ettirecektir. Millet şiddetli aldatma operasyonu ile karşı karşıya kalacaktır.

Milletten toplanan vergilerin, uzman kadroların plan ve projeleriyle kullanılması gerekirken, pınar suyunun bahçelere değil çöllere akıtılması gibi, haksız kazanç peşinde olanların ölü yatırımları perde edilerek delik ellerinin ortasından kaçan  mal boşa harcanacaktır. Milletin gonca misal kabiliyetlerine sarf edilecek su kaynakları kurutulacaktır. Millet fakirlik bataklığına düçar edilecektir.

Meşrûtiyet tüm suistimal yollarını kapatan bir yönetimdir. Delik elli insanların şerlerini def edecek şeffaf yönetim şeklidir. Hazinenin altındaki kaçakları da kapatacak olan, yine aynı siyasettir. Avrupa’da yöneticilerin hilelerinin çabuk tespit edilmesi ve tedbir alınması buna şâhittir.

Demokrasi, İslam toplumunun temel değerleri olan zekât ve sadakayı teşvik, faiz ve israfı meneden kudsi  adetlerine revaç vererek milleti maddi anlamda da güçlendirmeye vesile oluyor. Siyasi istibdadın elleri ve hazineleri delik hale getirmesiyle darbe vurmasına mukabil, müsbet siyaset delikleri kapatıp maddi zenginliğe zemin hazırlıyor. Dinin yaşanmasına kuvvetli destek sağlıyor.   

Siyasetin hürriyetçi olması

 “O vücud-u nuranînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi marifettir, lisanı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir.” (ESDE, s.126)

“Hem de Meşrûtiyet, Şeriatın abd-i memlûküdür; ondan gasp olunmaz.” (ESDE, s.41)

Bediüzzaman, meşrutiyet-i meşrua ve hürriyet-i şer’iyenin muhtevasını tespit ediyor. Bu vasıftaki siyasetin ise şeriata bağlı  kalmaya muhtaç ve onun sınırları içinde harekete mecburiyetini ifade etmiştir.

Siyaset bu özellikleri taşımak şartıyla dinin toplum üzerindeki hikmetlerine hizmetkâr olabilir. Dinin revacına kuvvet verir. “Nâm-ı mukaddes-i Şeriatı Meşrutiyet kuvvetiyle i’lâ ve Meşrutiyeti Şeriat kuvvetiyle ibka...” (Tarihçe-i Hayat, s.86) ifadesi bu bütünlüğe dikkat çekiyor.

İstibdat, şeytaniyet özelliğini taşıdığından ona dayanan siyasetler hem dinin terbiyesini zedeler, hem de varlığını devam ettirmek  için dini maske gibi takıp, kendine hizmet ettirerek değerleri zayıflatır.

“Otuz sene kadar rengârenk sefahet ve israfat ve hevesat ve lezaiz-i nâmeşrua gibi seyyiat-ı medeniyet, devlet-i medeniyeti, hükûmet-i müstebide gibi inkıraza sevk eden umurlar maddeten zararını ihsas edeceğinden, o muzlim ve kesif olan sehap, arzu-yu umumî ile münkeşif olduğundan, şems-i Şeriat ve ma’kesi olan kamer-i medeniyet, berrak ve saf ve esâsâtta Asya’yı ve Rumeli’yi tenvir ve mutazammın olduğu istidad-ı kemalin tohumları hürriyetin yağmuruyla neşv ü nema bularak rengârenk elvan ile tezyin edeceğini bu fâl-i hayır bize müjde veriyor.” (ESDE, s.75)

Üstadın, hürriyetçi siyasetin devam etmesini,ahlakî değerlerin güçlenmesine bağlı gördüğünü üstteki cümlelerden çıkartabiliriz. Ahlakî yapısı sarsılan cemiyette, hürriyet zora gireceğinden istibdada zemin hazırlanır.

Hakka dayanmak

Hak deyince herşeyden evvel aklımıza kainatı ihata eden iman esasları gelir. Eşyanın dayandığı esma-i İlahiye ise hakikattir. Tevhid haktır, haşir haktır, mahkeme-i kübra haktır, adalet haktır, insaniyet haktır, hürmet ve merhamet haktır. Hakka dayanmak ise hayatın her alanında bu değerleri rehber edinmektir. Sahabiler, kendilerine zulmedenlere karşı bile haktan ayrılmamışlardır. Hz. Ali ve Hz. Ömer, halifeliği zamanlarında sıradan bir Hıristiyan ve Yahudi ile mahkeme olmaları hakka dayanmanın en parlak misalidirler.

Kuvvete dayananlar ise, kuvvetlilik vehmine kapılınca çok mukaddesâtı ve hukuku feda etmişlerdir. İlahi hakikatlere muhalif  hareketleri irtikâp ederek mukaddesatı rencide etmişlerdir.

Her şeyin hakikati olduğu gibi, siyasetin de kendi içinde dayanması gereken bir hakikat vardır. O hakikat ise, adalet, meşveret, kanun hakimiyetidir. Hiç bir gerekçe meşveret ve adaletten ayrılmayı, hukuku askıya almayı tecviz edemez. Hakikati kaybolan siyaset, ruhu çıkan  bedene benzer.

Kalbin marifeti

Marifet, fen ilmi ve din ilminin mezcedilmesinden ortaya çıkan hakikatin tecelli etmesidir. Akıl ve kalb bütünlüğünü bu iki kanatla temin edebiliriz.Basiret ve fazilet meyvesi bu imtizaçla ortaya çıkar.

Siyasetin pratiğinde ise aklın siyasi ilimler üzerine hareket etmesinin lüzumu vardır. Her şey ilme bağlı olduğundan, siyasi başarının altında ilim vardır. Hukuk ilmi, adaletin ruhudur. Asr-ı Saadetteki adaletin  temelinde hukuk ilmi yatmaktadır.Fıratın kenarındaki kurdun koyuna saldırmasının manevi sorumluluğunu hissetmenin arka planında, imanlı fazilet vardır. Meşrutiyetin kalbi marifettir ifadesinin içeriği çok derindir.

Taassub ve hile  bu ilimlerin ayrılmasından çıktığı için, her ikisi de toplumsal ve dini hayata zarardır. “Dinde hassas, muhakemeyi akliyede noksan” olmanın zararları içtima-i hayatta hükmünü icra ediyor. Mesela, dini hayata lazım olan salahati, meslekî alanda lazım olan maharetin önüne koymak gibi yanlışlar bu noktadan çıkıyor.

Gözün görmesi, beyaz ve siyah kısmının birlikteliği ile gerçekleşiyor. İkisi ayrıldığı vakit gören gözden bahsedilemez. Kalpteki din ilmiyle akıldaki fen ilminin beraber olması, basiret ve marifet sahibi olmayı temin ediyor. Marifet ve fazilet ise medeniyetin demiryoludur. Hak ve hukukunu bilen toplumlar yüksek medeniyeti bu marifetin üzerine tesis edebiliyorlar.

–DEVAMI YARIN– 

Okunma Sayısı: 7705
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Oğuz Yiğiter

    26.6.2023 03:01:17

    Hakikatlar hazinesi Nurları zülcenaheyn okumalarla, yani hem tahkikî iman bahislerini, hem de içtimaî bahisleri dengeli ve makamındaki rüçhaniyetinin hakkını vererek ve hazmederek okuyup hayatına yansıtan zülcenaheyn nümune-i imtisal talebeler niyazımızla Telbiye günleri, arefe ve kurbiyet günleri Kurban Bayramı günlerininizi şimdiden tebrik ediyorum. Çok kıymetli bir çalışam olmuş. Tebrikler, dualar...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı