29 Kasım 2011, Salı
Herkesin malumu… Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından bir nişan takıldı. Bizim basınımız bu nişanı “Büyük Şövalyelik Nişanı” olarak takdim etti. Yapılan törenin görkemi, karşılamanın ihtişamı, Bayan Gül’ün 18 cm.’lik topukları ve Bay Gül’ün frakı allandıra ballandıra anlatıldı durdu…
Ancak nedense hiç kimse Sayın Cumhurbaşkanı’na takılan bu nişanın anlam ve mahiyetinin ne olduğuna dair pek bir kelam etmedi. Belki merak bile edilmedi.
Koskoca cumhurbaşkanına bir başka ülkenin kraliçesi tarafından takdim edilen ve “Büyük Şövalyelik Nişanı” diye tesmiye edilen bu şey hiç merak edilmez mi?
Biz merak ettik.
Başka merak edenler var ise detayını arz edelim.
Öncelikle bu kraliyet nişanının tam ve orijinal adı “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” olarak bilinir. Kelime kelime Türkçe’ye çevirmek gerekirse şöyle denilebilir: “Arınmışlar Rütbesinin Büyük Haç Şövalyesi”…
Peki bu komplike tamlama ne anlama geliyor? Hemen açıklayalım.
İngiltere Kraliyeti’nin eski dönemlerinde “Order of Bath (Arınmışlar Rütbesi)” şövalyelere verilen bir nişandı. İngiliz Kraliyeti içinde şövalye olacak olan kişiler “arınmanın” sembolü olarak görüldüğü için yıkanırlardı (Hamam manasına gelen “Bath” kelimesi bu sebeple kullanılıyor). Yıkandıktan sonra bir “kilisede” sabah saatlerine kadar uyanık bırakılan kişi, sabaha karşı Kral’ın karşısına getirilerek düzenlenen törenle Kral’ın kılıcını o kişinin omzuna değdirmesinin ardından şövalye ilan edilmiş oluyordu. Yani şu filmlerde sıkça rastladığımız “Seni şövalye ilan ediyorum” seremonisi…
Şövalye olan bu kişilere aynı zamanda bir de nişan takılırdı. Araştırmamıza göre ilk uygulama 18 Mayıs 1725 yılında İngiltere Kralı I. George tarafından başlatıldı. Daha sonra da çeşitli değişiklikler göstererek günümüze kadar devam etti.
Bu uygulama aslında Kralın veya Kraliçe’nin gücünün bir sembolüydü. Onlara politik bir etkinlik ve güç veriyordu. Zira şövalyelik soydan gelmeyen bir statüydü. Yani daha sonra hak edene soylular tarafından bahşedilebilen bir payeydi. Kral veya Kraliçe bu payeyi verme yetkisini elinde bulundurarak insanları ödüllendirebiliyor yahut bundan mahrum bırakabiliyordu. Şövalye olabilmenin de bazı kuralları vardı.
Avrupa’ya özgü bu soyluluk kavramı aslında Hindistan’daki kast sistemine benzer. Biliyorsunuz Kast sisteminde geçiş yoktur. Ancak Avrupa’da şövalyelik gibi bir unvan ihdas edilerek gerçekten “soylu” (!) olmayanlar da böyle bir paye elde edebiliyordu.
Peki bunun bedeli ve şartı neydi? Bütün Avrupa’da ve bahusus İngiltere ve Fransa gibi iki büyük krallıkta ortak kabul edilen Şövalyeliğin 10 altın kuralı vardır. Bunlar şu şekildedir:
1. Kutsal saydığı değerleri ölümü pahasına korumak.
2. Savunmasız ve acizleri korurken onlara saygı göstermek.
3. Ülkesini sevmek.
4. Düşmandan önce savaş meydanından geri çekilmemek.
5. Tek bir kişiye (eşine) bağlı kalmak ve sadece onu sevmek.
6. Kötülüklerin ve acımasızlığın karşısında durmak.
7. İnandığı değerlerle çakışmadığı sürece, emri altında olduğu amirlerinin tüm emirlerine uymak.
8. Sözüne sadık olmak, onurunu küçük düşürecek davranışlardan uzak durmak.
9. Cömert olmak, kendisine gösterilen iyiliği asla unutmamak.
10. Her durumda doğruluğun ve iyiliğin temsilcisi olmak.
İşte bu şartları sağladığına inanılanlar Kral yahut Kraliçe tarafından şövalyelik ile onurlandırılıyordu. Bu özellikleri yitirenlerden ise bu paye geri alınıyor ve bu unvandan mahrum bırakılıyorlardı.
Günümüzde Büyük Britanya Krallığı’nda İngiliz olmayanlara da bu paye verilebiliyor. Birleşik Krallık’ta sanat, iş, siyaset, spor vb. her alandan Birleşik Krallık’a üstün hizmetlerde bulunmuş başarılı kimseler şövalyelik nişanı ile ödüllendiriliyorlar. Ayrıca ülkeyi ziyaret eden yabancı devlet başkanlarının bazılarına da bu paye veriliyor. Sözgelimi bugüne kadar bu nişan payesi verilenlerden bazı önemlilerini sayacak olursak: ABD eski Başkanı Ronald Reagan, ABD eski Başkanı George W. Bush, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, ABD eski Dışişleri Bakanı Collin Powel, Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz, Meksika Başkanı Felipe Calderon, ABD eski Başkanı Dwight Eisenhower, ABD’li General Douglas MacArthur ve tabii ki Zimbabve lideri Robert Mugabe...
Mugabe’yi sona bıraktık zira, Zimbabve’nin bu tartışmalı lideri politikalarında ABD ve İngiltere ile ters düşünce 2008 yılında bu unvan kendisinden geri alınmıştır. Yani şövalyelik unvanından mahrum bırakılmıştır. Benzer şekilde Romanya Başkanı Nikola Çavuşevsku da 1989’da elinden unvanı alınanlar listesine girmiştir…
Demek oluyor ki, sadece bu şövalyelik unvanını kazanmak yetmiyor bir de onu elinde tutabilmek için lazım olan bağlılık ve sadakati yerine getirmek ve belki o saydığımız 10 altın kurala her daim sadık kalmak gerekiyor…
Evet, işte Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün de nail olduğu şövalyelik böyle bir şeref ve unvan (!)…
İlginç bir yoruma göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün böyle bir nişanı kabul etmesi ve göğsüne takması Anayasa ihlalidir… Anayasa’nın 174. maddesinde sayılmış olan bir “devrim” kanununa göre bir Türk vatandaşının başka bir devlet nişanını taşıması Anayasa’ya aykırı sayılmıştır. (Haluk Dural, Ulusal Strateji Merkezi)
Her neyse… Anayasaya aykırı veya değil… Bir Türkiye Cumhurbaşkanı’na “Büyük Haç Şövalyeliği” ne kadar yakışır, buna siz karar veriniz…
Ve tabii ki merak ediyoruz, Sayın Abdullah Gül bunu hak etmek için ne yapmıştır ve bu unvanı kaybetmemek için ne yapacaktır?
Herhangi bir cevap duyacağımızı pek sanmıyoruz ama yine de bizden sorması...
Okunma Sayısı: 25960
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.