"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tüyler ürperten sorular

Umut YAVUZ
15 Mayıs 2013, Çarşamba
Hükümet kanadı Reyhanlı konusunda bocalamaya başladı. Yapılan çelişkili açıklamalar kafaları karıştırıyor.
AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, geçen gün bir televizyon kanalına yaptığı canlı bağlantı sırasında, spikerin Esad yönetiminin saldırının sorumluluğunu reddettiğini hatırlatması üzerine, “Tabiî ki reddedecek. Kabul edecek hali yoktu ya. Eğer kabul ederse bu açıktan bir savaş ilânı anlamına gelir” sözleriyle mukabelede bulunmuştu.
Öte yandan hem başbakan, hem de hükümet erkânı ısrarla ve kesin bir dille saldırının sorumluluğunun Esad rejiminde olduğunu vurguluyor. Ellerinde çok kesin deliller olmasa her halde bu şekilde ısrarlı bir biçimde bu iddiayı dile getirmezlerdi. O halde biz de bu sözlerine itimat ediyor ve soruyoruz: Madem Esad yönetiminin bu saldırının sorumluluğunu kabul etmesi halinde savaş ilân etmiş olacağını söylüyor ve bunun üzerine de kesin bir dille sorumluluğun Esad yönetiminde olduğunu ifade ediyorsunuz, o halde sizin de Esad yönetiminden, -savaş ilânı değil ama- en azından sert bir yaptırımla kaybettiğimiz 50 canın hesabını sormanız gerekmiyor mu?
Evet! Madem Türkiye, Suriye yönetiminin böylesi bir saldırının baş faili olduğunu düşünüyor. O halde en sert bir şekilde hesabını sormalı değil midir?
Yanlış anlaşılmasın, biz Suriye’ye savaş açın diyenlerden değiliz. Allah bu ülke askerine bir Müslüman’a kurşun sıkmayı nasip etmesin. Ancak yukarıdaki denkleme bakınca bu sonucun çıkacağını söylüyoruz. Bir ülke yönetimini kendi ülkenize böylesi menfur bir saldırı düzenlemek konusunda açıkça itham ediyorsanız, icraatın başındaki isimler olarak, sadece kınamak ve lânetlemekle yetinmeyip, hesabını da sormanız gerekmektedir.
Uluslar arası diplomasi kuralları çerçevesinde Suriye yönetiminden bunun hesabını sormuyorsanız, o halde ya iddianızda emin değilsiniz, yahut samimiyetinizden şüphe etmek lâzımdır.
Meselenin bir başka ciheti ise, medyaya yapılan karartmadır. Zaten medyaya uygulanan yayın yasağı meslek örgütlerince de yeterince kınandı. Medyaya gözdağı verdirecek kadar, yayın yasağını gerekli ve elzem kılan şey nedir? Neden gazetecilerin serbest haber alma özgürlüğü bu olayda kısıtlanmak istenmektedir? Maksat bir şeyleri karartmak mıdır, yoksa o-rada yaşanan olayın vahameti ve halkın tepkileri gizlenerek bu sebeple oluşabilecek prestij ve oy kayıplarının önüne geçmek midir?
Hükümet savcılığın ve RTÜK’ün yasağını olumlu karşılıyor. Bunun dünyada uygulamaları olduğunu iddia ediyor. Bir uygulaması da 11 Eylül olaylarında ABD’de yaşanmıştı. Ancak bildiğimiz kadarıyla ABD, 11 Eylül olaylarının şüpheler ve soru işaretleriyle dolu olmasından dolayı böylesi bir tedbir almış idi. Peki, bizim hükümetimizin gerçek gerekçesi nedir? “İleri demokrasi” ile bağdaşmayan bu uygulamaya anlam vermek mümkün değildir. Neyse ki sosyal medya denen bir olgu var da, Reyhanlı’da yaşananlar ve tepkiler sosyal medyada sansürsüz bir şekilde yer bulmaktadır. 11 Eylül’ün foyası da böyle ortaya çıkmıştı.
Olayla alâkalı bir başka mesele ise, patlamalar sırasında Reyhanlı’da kayıtta olması gereken 73 adet MOBESE kamerasının kayıtta olmaması ile ilgili iddialardır. Bu oldukça vahim ve çarpıcı bir iddia… Yaklaşık bir haftadır MOBESE’lerin arızalı olduğu ve hali hazırda da tamir edilmediği ifade ediliyor. MOBESE’ler söz konusu saldırıyı aydınlatmada bulunmaz deliller sunabilirdi. Ancak gazetecilere yapılan karartmanın bir benzerinin MOBESE’lere de yapıldığı gibi bir şüphe kafaları kurcalamaktadır. Bu hususa açıklık getirilmesi gerekiyor.
Olayla ilgili olarak şunu da ifade etmekte fayda var. Eğer bombalar iddia edildiği gibi sınırdan geçirildiyse Türkiye-Suriye sınırının tamamıyla Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Kürt PYD güçleri tarafından kontrol edildiğini hatırlatmamız lâzım. Evet, Türkiye-Suriye sınırlarının tamamı Esad rejiminin kontrolünden çıkmıştır. Hatırlarsanız, Mayıs ayının başında Akçakale’de 1 polisimizin şehit edilmesiyle sonuçlanan çatışmalarda da, ÖSO’nun kontrol ettiği kapıdan güvenlik güçlerimize ateş açılmıştı. Yani o kapı da ÖSO’nun kontrolündeydi.
En vahim iddialardan biri de ölü sayısıyla ilgili. Çok farklı kaynaklardan, çok farklı rakamlar gelirken, ortak iddia ölü sayısının 100’ün üzerinde olduğu yönünde. Buna inanmakta zorluk çeksek de, çok güvendiğimiz ve bölgede görevli olan kişilerden de benzeri haberler alınca, durup ciddî ciddî düşünmek gerektiği kanaatine varıyoruz. Ayrıca bazı ailelerin kayıp ihbarları olayı daha da gizemli hale getiriyor. Gazetecilere yapılan karartma ve yayın yasağından dolayı, ne yazık ki sağlıklı haber alınamadığından, bu tür bir vak’ada fısıltı gazetesi ve söylentiler haliyle ortalıkta dolaşıyor.
Görüldüğü gibi, Reyhanlı olayıyla ilgili olarak söylenecek çok söz var. Son olarak ise, bazı okurlarımızdan gelen bir tepkiyle alâkalı bir sözümüz var. Bu vak’ada neden terör saldırısını kınamak yerine, bu tür şeylerle ilgilendiğimiz yönünde bir tepki söz konusu. Halbuki bu olay zaten kınamayı bile az bırakacak dehşettedir. Hem başta BM, NATO, AB ve bütün dünya liderleri olmak üzere, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız, hatta Genelkurmay Başkanımız dahi olayı kınamış ve lânetlemiştir. İcracı makamlar kınamak ve lânetlemek konusunda bize yer bırakmamıştır.
Ama madem isteniyor, tekrar ve yüksek makamdan biz de yineleyelim.
Allah bu menfur saldırıyı planlayan, gerçekleştiren, zemin hazırlayan ve sebep olanların hepsine lânet etsin.
Okunma Sayısı: 2117
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • seyfeddin kamil

    15.5.2013 00:00:00

    bu arada,tavşan kaç, tazı tut politikaları sadedinde, pkk’lılar, üsküdar’ı geçmiş durumdalar. aslında taşlar hep aynı kuşa atılıyor.

  • Nevzat KARAAĞAÇ

    14.5.2013 00:00:00

    Hükümet Esede yüklemeye çalışsada herkes biliyor ki sınırda kontrol muhaliflerin elindedir. Zatende sınır güvenliğimiz T:C nin kontrolünden de çıkmıştır. O zaman suyu kim bulandırmış oluyor?.. Bence bu yeni terörizm siyonizmin bize bir hediyesidir. Dediğiniz gibi;
    ’’Allah bu ülke askerine bir Müslüman’a kurşun sıkmayı nasip etmesin.’’ Dua bedduadan daha makbul olması hasebiyle, ’Allah bu islam milletini şerirlerin şerrinden muhafaza eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı