17 Temmuz 2011, Pazar
Kâtip Çelebi; şimdilerde kullanılmayan eski bir deyimden bahseder. “Başına Seydi Ali halleri geldi” sözünü büyük Türk denizcisinin maceraları ile anlatır. Kısaca anlatarak bizim de yaşadığımız bazı üzücü olaylardan bahsedelim.
Seydi Ali Reis, Rodos Adasının fethinde bulunmuş, Barbaros Hayreddin ve Sinan Paşa ile birlikte Preveze Deniz Savaşı da dahil olmak üzere Akdeniz’de çeşitli savaşlara katılmış bir büyük kaptandır. Sultan Süleyman, Mısır kaptanlığını kendisine vererek, Piri Reis’ten arta kalan Osmanlı Donanmasını Basra’dan alıp Süveyş’e getirmesini emreder. 1552 Aralık ayında İstanbul’dan hareket eder ve Basra Donanmasının başına geçer.
Donanmayı getirirken Umman Denizinde Portekizlilerle iki büyük deniz savaşında bulunur. Düşmana büyük zararlar verir, lâkin Muson fırtınalarına kapılarak Hindistan’a düşer. Bir çok gemisi fırtınada batar, elde kalan gemilerle de deniz yolundan Süveyş’e gelme imkânı bulamayınca gemileri Müslüman Hint beylerine vererek karadan İstanbul’a doğru yola çıkar. Fakat yolda başına gelmedik iş kalmaz. Defalarca denizcileri ile birlikte ölümden döner. Fakat Allah’ın izni ile dört yıl sonra İstanbul’a dönmeye muvaffak olur.
Donanmasını kaybettiği halde Piri Reis’in aksine Padişah’tan iltifat görür. Başından geçen olayları kitap haline getirir. İnsanın başından geçen türlü türlü musîbetlerden dolayı uzun yıllar boyunca “Seydi Ali halleri” deyiminin kullanılmasına işte bu zat sebep olur.
Seydi Ali Reis’in başına gelenlerin bir kısmı benim de başıma geldi. Gemimiz Hindistan açıklarında karaya oturdu ve sonrasında da fırtına dolayısıyla battı.
Uzun bir müddet Hindistan’da kaldıktan sonra ben de İstanbul’a döndüm. Hamdolsun bütün gemicilerim sağ salim olarak yuvalarına kavuştu.
Şirketimiz geminin kaybından dolayı zarar görmedi. Sigortadan parasını aldı. Hatta taşıdığımız demir cevherinin sahibi olan alıcı firma dahi yükten dolayı zararını karşıladı. Gemiciler de bekleme süresi dahil maaşlarını tamamıyla aldı. Olan sadece bana oldu. Zira artık “gemisi batmış bir kaptan” unvanına sahip olmuştum.
Fakat bu geçen zaman içerisinde öyle şeyler öğrendim ki, bundan dolayı ne kadar şükretsem azdır. İnşâallah bunların bir kısmını yazılarımda sizlerle paylaşmaya çalışacağım. İşte en önemlisi budur:
Bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Cenâb-ı Allah, insanlara bazen musîbetler verir, “Bakalım sabır edebiliyor mu?”; bazen de büyük nimetler verir, “Bakalım şükretmesini biliyor mu?” diye.
Evet, insan kendisine verilen sabır kuvvetini sağda solda dağıtmazsa her türlü güçlüğe kâfî gelebilir. Seydi Ali Reis’in ve benim başıma gelenler ne kadar güç ve dayanması zor musîbetler olsa da eğer sabretmesini bilirse insan hepsinin altından kalkabilir. Acz ve zaafın gücü ile Rabbine yöneldiğin takdirde hiçbir kuvvet seni mağlûp edemez. Hiçbir şeyden korkmaya da gerek yoktur.
Asıl büyük ve ciddî belâ; insanın dinine gelen musîbettir. Allah korusun imanını kaybeden bir insanın başına gelebilecek bundan daha kötü bir şey olamaz. Dünya hayatı geçici olduğundan hem de sür'atle akıp gittiğinden her türlü belâ ve musîbete katlanmak mümkündür. Fakat inançsızlık bir insanı ele geçirdi ise, hem dünyası hem de ahiretteki sonsuz hayatı kararacaktır. İşte bundan korkmak gerekir.
Rabbim, hepimizi altından kalkamayacağımız musîbetlerden korusun ve imanla kabre girmemizi nasip etsin.
Okunma Sayısı: 2779
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.