Günlük hayatta sık karşılaştığımız tablolardan biri de “Herkes kendi kaderini kendi belirler”, “Kaderim neyse o olacak” gibi kulluk sınırlarını aşan cümleleri sıkça duymaktır.
Birinde materyalist bir düşünce, diğerinde ise Rabbimizin varlık âleminde koyduğu kanunları görmezden gelip hiçe sayan bir anlayış hakimdir. Her iki anlayış da istikametten uzak sıkıntılı halleri insanın dünyasına taşır.
Aslında kâinatın çarkları insanın keyfine göre dönmez. Kadere ister iman edin, isterseniz etmeyin varlık âlemindeki işleyiş değişmez. Kader hükmünü icra eder. Olaylara bakış açısı, olaylardan etkilenme hali, ferdin iç dünyası ve enfüsi âlemindeki tefekkürleriyle, iç muhasebesiyle ilgilidir. Arzu ve isteklerimizle, tercihlerimizle şekillenen farazi, itibari bir tasarrufumuz vardır. Fiili- kavli duamız, tövbe-istiğfarımız ve tevekkülümüz asıldır. Elimizde bunlardan başka bir gücümüz de yoktur.
MATERYALİST BAKIŞ AÇISI VE TEMBELCE TEVEKKÜL
Sefih medeniyetin etkisinde kalan materyalist bakış açısında hayat kendi gücüyle şekillenir. “Ben çalıştım. Kendi gayretimle ilmimle elde ettim” düşüncesi hakimdir.
Âlemdeki yaradılış kanunlarına uymayıp, tembelce bir tevekkül içinde hareket eden Müslüman tipi ise “Kaderimiz böyle ne yapalım? Böyle gelmiş böyle gider” der.
Her iki bakış açısı da Peygamberimizin (asm) bize öğrettiği hayat anlayışından uzaktır.
Sıkıntılı halleri dünyamıza taşır, bizi istikametten, Rabbimizden uzaklaştırır.
Hizmette, gayrette, çalışkanlıkta önde, ücrette ve sonuç beklemekte geri planda kalmak, sebeblere başvurup neticeyi Rabbimizden istemek, fiil ve kavli duâyı ihmal etmemek “duâya katran katmak” Peygamber ahlâkı ile ahlâklanmaktır.
HÜLÂSA
İnsanlığın refahı ve mutluluğu, dünya ve ahiret saadeti ancak Peygamberimizin (asm) ahlâkını örnek almakla mümkündür.
Kadere iman esası diğer beş iman rüknüne (Allah’a, kitaplarına, meleklere, ahiret gününe ve peygamberlere iman etmek) sımsıkı bağlıdır. İmanın tüm esasları birbirlerini tamamlar, biri birisiz olmaz.