Bilgiye, farklı inanç ve kültürlere erişimin son derece kolay olduğu günümüzde, geleceğimiz olan gençleri dinî inanç ve değerlerden uzaklaştıran pek çok sebep bulunmaktadır.
Bunların arasında dünyevileşme, bilim ve din çatışması olduğu algısı, baskıya dayalı din eğitimi, temel dinî bilgilerin yüzeysel verilmesi, çocukluk çağı travmaları, kadının konumuna dair değerlendirmeler, kötülük problemi gençlerin dinî şüphelere düşebildiği noktalardan bazılarıdır.
Bu saydığımız sebeplerden birisi olan, kadının dindeki yeri meselesine geçen hafta değinmeye çalıştık. Bu hafta ise bütün kötülüklerin başı olan dünya sevgisi yani dünyevileşme hastalığından bahsedeceğiz.
Dünyevileşme, kısaca âcil fayda için, uzak faydanın gözardı edilmesi, gerçek mutluluğun ve kazanımın bu dünyada olduğuna inanılması ve âhiret inancının ötelenmesidir.
Aslında birçok ahlâksızlığın da sebebi olan dünyevileşme, Allah’ı tanımama, O’na karşı istiğna, tekebbür, O’nu unutma, nimetlerini ve âyetlerini görmezlikten gelme ve nankörlük halidir. Dinsizleşmeyi ihtiva etmemesine karşın, dine karşı bir lâkaytlık halidir.
Bunun geniş dairede bir sebebi de dinin sürekli gündemde olduğu, dinî değerlere sürekli atıfta bulunularak dinin daha bir görünür olduğu İslâm toplumlarında, kötü ahlâkın ve erdemsizliğin tavan yapması olabilir. Bu son derece düşündürücü ve üzücüdür. Meselâ, İslâm’ın bir devletten beklediği sosyal adalet, hukuk, insan hakları, yolsuzlukla mücadele, faizlerin kaldırılması, azınlık hakları ve çevrenin korunması gibi değerler ölçü alınarak yapılan bir araştırmaya göre ilk üçte en İslâmî devletler Yeni Zelanda, Lüksemburg ve İrlanda yer almıştır. Kendi ülkemiz de dahil Müslüman ülkelerin bir çoğu ise listede son sıralarda yer almıştır. Bu sonuç dünyevileşmenin de boyutlarını göstermesi bakımından düşündürücüdür.
Özellikle din dili, sivil, hoşgörülü ve mütevâzı karakterini kaybederek ideolojik bir yapıya bürünmesi, siyasileşmesi, dinî bilgi ve öğretimde tek tip ve istibdatçı yaklaşımlar İslâm toplumlarında gençleri dünyevileşmeye iten önemli etkenlerdendir.
Bugün bu hastalığın bulaşmadığı hemen hemen kimse yok gibidir. Fakat en çok pençesinde kıvranan da gençliktir. Zira ileri yaşlardaki kişilerde dünyevileşme, belki gafleti arttırırken, gençlik döneminde dinsizliğe kadar giden sürece yol açmaktadır.
Gençler için ölüm, kendileri için uzak ve ihtimal dışı algılandığından uzak faydayı vaat eden âhiret yerine yakın faydayı vaat eden dünyaya meyletmek kolay gelebilmektedir. İşte böyle bir zamanın eğitim metodu da farklı olmalıdır. Uzak gelecekten ziyade, yakın gelecekteki kazanç ve kayıplardan bahsetmek, bir nevi empati yaptırmak makul olanıdır. Bu metodu sadece ahlâk ve din mevzularının dışında okullarda öğrendikleri, fakat hayatın içerisine getirilemeyen, güncellenemeyen dünya ilimleri için bile uygulamak hikmetin gereğidir.
Bu nokta-i nazardan bakıldığında Risale-i Nur derslerinin hemen hemen ekserisi bu metodu ihtiva etmektedir.
O zaman gerek eğitim sistemi, gerekse ebeveynler olarak öğrenilmesi gereken ilimlerin hayatın içerisinde ona nasıl bir fayda ve öğrenilmediği takdirde nasıl bir zarar yapacağını göstererek eğitmek bir nevi anlık hazların âcil zararlarını, ötelenmiş hazların âcil mükâfatlarını ispat etmek metodunu kullanmak gerekir.
Hasılı; modern dünyanın, eğitim algısı ve dayatması, her şeyi öğütüyor ve adeta insan kendi kendini tüketiyor. “BEN”in şişirilmesi üzerine kurulan sistemde, eleştiri kabul etmeyen, çabuk incinen, eleştirildiklerinde düşmanca davranan, kaba, işbirliğinden kaçan, sorumsuz, hazlarını ötelemeyi bilmeyen, hür olduğunu sanan, fakat nefislerinin esaretinden kurtulamayan zehirli meyveler büyüyor.